29 Mart 2008 Cumartesi

ÇUVAŞİSTAN

Coğrafya ve Nüfus Yapısı Çuvaşistan, Rusya Federasyonu içerisinde, Orta İdil üzerinde genel olarak İdil'in sağ tarafında kurulmuştur. Kuzey ve kuzey batıda Mari Özerk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu'nun Gorki bölgesi, doğuda Tataristan, güneyde Rusya Federasyonu'na bağlı Ulyanovsk bölgesi, güney batıda Mordva Özerk Cumhuriyeti, batıda ise Federasyonu'na bağlı Arzamas bölgesi'yle çevrilmiştir. Coğrafyası büyük değildir. Bütün olarak 18.300 km2'dir. Güneyden kuzeye 190 km., batından doğuya 160 km.'dir. En dar yeri ise 80 km.'dir. Kesintisiz Türk coğrafyasının kuzeydeki en batı ucudur ve Ural dağlarının Avrupa yakasında yer alır. Moskova'ya uzaklığı yaklaşık 600 km.'dir.

Nüfusu 1.453.000'dir. Nüfusun %60'ı (810.200) şehirlerde yaşamaktadır. Km2'ye düşen insan sayısı bakımından Rusya Federasyonu içinde dördüncü sırayı almaktadır. Bu ortalama Rusya Federasyonu'nda 8.7 kişidir.Çuvaşistan'da 9 şehir, 8 şehir tipinde yerleşim alanı, 21 kasaba (kolhoz), 1727 köy bulunmaktadır. Cumhuriyette 55'ten fazla halktan insan yaşamaktadır. Bu nüfusun %67.8'ini Çuvaşlar, %26.7'sini Ruslar, %2.7'sini Tatarlar, %1.4'ünü Mordvalar, geri kalan %1.4'ünü ise diğer halklar oluşturur.
Başlıca şehirler ve nüfusları şöyledir: Başkent Şupaşkar (Çeboksan)'da 442.000, Şupaşkar'a 10 km. mesafedeki Şini Şupaşkar (Yeni Şubaşkar)'da 121.000, Kanaş'ta 57.000, Ulatır'da 48.000, Şimirle'de 43.000, Kuslavkka'da 13.000, Sintirvırri'de 11.000, Şirpü'de 11.000, Yedime'de 11.000 kişi yaşamaktadır.
Başkent Şupaşkar'da yaşayanların %61.6'sını Çuvaşlar, %34.5'ini Ruslar, geri kalan %3.9'unu da diğer halklar oluşturur.Nüfusun %49.2'si olan 906.900 kişi Çuvaşistan'da, %51.8'i ise Çuvaşistan'a komşu cumhuriyet ve bölgelerde yaşamaktadır. Çuvaşistan dışında Çuvaşlar: Tataristan, Başkurdistan, Samara, Ulyanovsk, Orenburg ve Sibirya'da (Tümen) yaşamaktadırlar.
Çuvaşistan, Rus düzlüğünün doğusunda, orman ve orman-step kuşağındadır. Büyük bölümü İdil nehrinin orta yatağının sağ kıyısında Şura ve Sviyaga ırmakları arasında; küçük bir bölümü ise İdil'in sol kıyısındadır. İdil'in sol kıyısında rakım yaklaşık 100 metre, sağ kıyısında ise güney batıda 244, güney doğuda ise 239 metredir. Çuvaşistan'ın Şura ırmağı doğusunda kalan kısmına Çuvaş yaylası da denilir. İdil ve Şura vadileri'nde uzanan kuzey bölümünde birçok su yatağı vardır. Şura ırmağının batısında ise dalgalı düzlükler uzanır.Çuvaşistan'dan geçen en büyük nehir İdil'dir.
İdil Çuvaşistan'ın kuzey ve kuzey doğu bölgelerinden geçer. İdil'in 127 km.'lik bölümü Çuvaşistan topraklarındadır. İdil nehrine Çuvaşistan topraklarında Sura ve Tsivilsk ırmakları dökülür. Çuvaşistan topraklarından geçen ikinci büyük ırmak Şura ırmağıdır ve 230 km.'lik bölümü Çuvaşistan topraklarını sular. Yatağı geniştir. Çuvaşistan'ın güney doğu bölümü Sviyaga ırmağının kollarıyla sulanır.
Çuvaşistan topraklarının %50'sinde tarım yapılmaktadır. İdil'in sol kıyısında ormanlar geniş yer tutar. Bölgede en yoğun ağaç çamdır. Şura ırmağı çevresinde ise çamın yanında meşe, kayın ve ıhlamur yetişir. İdil boylarında ise genellikle meşe ormanları vardır. Ormanlık bölgelerde tilki, vaşak, porsuk, kurt, boz ayı, sığın, sincap gibi hayvanlar; çil horozu gibi kuşlar bulunur. Step bölgelerinde ise tavşan, bıldırcın, çayır kuşu; ırmak kıyılarındaysa su samuru, su sıçanı, kunduz gibi hayvanlara, ördek ve kaz gibi kuşlara rastlanır. Irmak ve göllerde bol miktarda balık vardır.
Çuvaşistan'da yazları ılık bir kara iklimi hüküm sürer. Kışları uzun ve oldukça soğuktur. İlkbaharda ısınmaya başlayan hava ancak Haziranda normele döner. Mayısın ortalarına kadar don olaylarına rastlanır. Yazın ortalama sıcaklık 18-20 °C'dir. Yeşerme süresi 180 gün, yıllık yağış miktarı 485 mm.'dir. Daha önce Kazan ve Ulyanovsk eyaletlerine bağlı olan Çuvaş coğrafyası, 24 Haziran 1920'de Çuvaş Özerk Bölgesi'ne, 21 Haziran 1925 yılında da Çuvaş Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne (ÇASSR) dönüştürüldü. 1992 yılında da Çuvaş Özerk Cumhuriyeti oluşturuldu. Çuvaş Özerk Cumhuriyeti'nin oluşturulmasından sonra Rusya Federasyonu'yla yapılan antlaşmaya göre Uzay araştırmaları, askerî teşkilat, polis teşkilatı, sınır koruması, adalet ve maliye birlikte yönlendirilecek, bunların dışında kalan alanlarda Çuvaşistan bağımsız bir cumhuriyet gibi hareket edebilecektir. 1992 yılında yapılan anayasaya göre Çuvaşistan'ın Rusça ve Çuvaşça olmak üzere iki resmî ve eğitim dili vardır.
Çuvaşistan Cumhuriyeti'nde devlet ve politika kurumları oluşturulmuştur. Halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı tarafından parlamento dışından atanan Bakanlar Kurulu ve dar bölge seçimleriyle oluşturulmuş bir parlamento iş başındadır. Çuvaşistan'ın Anayasası, bayrağı ve arması mevcuttur. 21 Ocak 1994 yılında seçilen ilk Cumhurbaşkanı N. V. Fedorov halen görevini yürütmektedir.Çuvaşistan ekonomisi genellikle tarım ve hayvancılığa dayanır. Bunun yanında kimyasal endüstriler metal mühendisliği, kerestecilik, ağaç işleme, gıda ve diğer hafif endüstriler gelişmiştir. Başlıca kaynaklarını, topraklarının 1/3'ünü kaplayan ormanlar, kireç yatakları, petrol kisti ve taş kömürü oluşturur. Başkent Şupaşkar'da tahıl, alkol üretimi, meyve konsantresi, nişasta üretimi, dericilik, metal endüstrisi, kumaş ve tekstil fabrikaları, kimyasal üretim yapan fabrikalar ve iş makineleri üreten büyük bir fabrika vardır.
Çuvaşistan'ın üçüncü büyük şehri Kanaş, Sibirya'yı Moskova'ya bağlayan demiryolu üzerindedir. 1936 yılından başlayarak bütün demiryolu taşımacılığı tamiratını üstlenmiştir. Ağaç endüstrisi merkezidir. Et üreticiliği, tahıl üretimi ve motor tamirciliği ileri seviyededir. Devrimden önce kurulan Alatır Çuvaşistan'ın güney batısındadır. Metal endüstrisi, tahıl üretimi, manifaturacılık ve dokumacılık gelişmiştir. Önemli bir yerleşim yeri olan Şümerle gelişmiş bir mobilyacılık merkezidir.
Bugün itibariyle Rusya Federasyonu'nun içinde bulunduğu ekonomik bunalım Çuvaşistan'ı da tam anlamıyla etkilemiştir. Fabrikaların hemen hiçbirisi çalışmamakta ve işçiler ve memurlar uzun süredir maaş alamamaktadır. Serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecinde enflasyon her geçen gün insanları daha da bunaltmaktadır. Özelleştirme faaliyetleri yürümemektedir. 1984 yılında çıkarılan bir kanunla Çuvaşistan'da yatırım yapacak yabancı şirketlere üç yıllığına vergi muafiyeti getirilmesine rağmen bugün yabancı şirket sayısı yok denilecek kadar azdır. Başkent Şupaşkar Çuvaşistan'ın kültür ve eğitim merkezidir. Çuvaşistan Devlet Üniversitesi, Pedagoji Enstitüsü, Ziraat Enstitüsü, Ticaret Enstitüsü başkent Şupaşkar'dadır. 1992 yılında kurulan İlimler Akademesi ve Çuvaş Millî Akademisi faaliyetlerini başkentte yürütmektedir. Bunun yanında Çuvaşistan'da tıp eğitimi, iletişim, idarî bilimler, yüksek teknik eğitim ve kültür enstitüleri vardır. Çuvaşistan'da günün belli saatlerinde Çuvaşça yayın yapan "Çuvaş Radyo-Televizyonu", Çuvaşça ve Rusça yayın yapan raydolar ve gazeteler mevcuttur.
Çuvaşistan'ın en büyük gazeteleri, Çuvaşça yayımlanan "Hıbar" (Haber) ve Rusça yayımlanan "Sovyetskaya Çuvaşiya"dır. 1906 yılında Tataristan'ın başkenti Kazan'da kurulan "Hıbar" gazetesi kısa sürede Çuvaş aydınlarını etrafında toplamış ve bazen kapanıp, bazen açılarak günümüze kadar ulaşmıştır. Bunların yanında aynı anda Çuvaşça ve Rusça yayımlanan "Respublika", "Çıvaşyen", "Şamrıksen Haşaçi"; Çuvaşça olarak yayımlanan "Tıvan Atıl", "Yalav" (Bayrak), "Tantış" (Akran) gibi gazete ve dergiler Çuvaşistan'da faaliyet göstermektedir. Ünlü Çuvaş Yazarı Boris Çindikov tarafından Moskova'da yayımlanan ve Çuvaşları tanıtmayı amaçlayan "Lik Çuvaşi" (Çuvaşların Yüzü) gazeteside Çuvaş kültür hayatına katkı sağlamaktadır.
Çuvaşistan'da Tiyatro oldukça ileri bir düzeydedir. "Çuvaş Akademi Dram Tiyatrosu", "Şamrıksen Tiyarti", "Opera ve Bale Tiyarti", "Pukani Tiyatri", "Vırıs Drama Tiyatri" gibi başlıca tiyatrolarda hergün çeşitli oyunlar sahnelenmektedir.Çuvaşistan'da 752 halka açık kütüphane, 1113 kulüp, 974 sinema salonu, 11 müze, 3 konser ve flarmoni orkestrası ve 1 Şarkı ve Dans Akademisi vardır. Çuvaşistan'da kültür ve sanat eğitimi ileri bir seviyededir. Çeşitli kültür, sanat ve resim kollejlerinde 12.250 çocuk eğitim almaktadır.Volga Bulgarları Arap alfabesini kullanmışlardır. Fakat bu dönemden günümüze kalan malzemeler yok denecek kadar azdır. Sadece birtakım mezar taşları günümüze ulaşmıştır.Türkü ve şarkıların yanısıra hikâye, masal, destan, atasözleri, manzum muamma türlerinde zengin bir halk edebiyatına sahip olan Çuvaşlar'danr günümüze ulaşan ilk yazılı metinler İncil çevirileri, dua kitapları ve Hristiyan azizlerinin hayatlarını anlatan kitaplardır. 19. yüzyılın ilk yarısından başlayarak A. A. Fuchs, V. Sboyev, N. İ. Zolotnitskiy gibi araştırıcılar, Çuvaşlar arasındaki sözlü edebiyat ürünlerinin Çarlık döneminde ortaya çıktığını ve siyasî olaylara paralel olarak geliştiğini tespit ettiler. 1840'ta Fuchs'un "Çuvaş Halk Edebiyatı'ndan Malzemeler" adlı incelemesini sonraki yıllarda N. İ. Polorusov'un yayınladığı "Pülere İln" (Böler Şehri'nin Düşmesi) adlı destan izledi.
Macar araştırıcılarından Meszaros da, Macar İlimler Akademesince yayınlanan "Caulas Nepköltesi Gyujtemeni" (Çuvaş Halk Edebiyatı) adlı eserinde bu edebiyatın ilginç örneklerini bir araya topladı.19. yüzyılın ikinci yarısında V. İ. Lebedev'in Çuvaşlar'ın şiirini ve hayatını anlatan "Genç Çuvaş Manzumeleri", İ. İvanov'un Çuvaş gelenek ve göreneklerini ele alan bir çalışması, İ. N. Jurkin'in kırsal yörelerdeki hayattan ilham alarak yazdığı kısa hikâyelerini görmekteyiz. M. F. Fedorov'un yazdığı "Arşurri" (Akıl Ormanı) ise çağdaş Çuvaş edebiyatının başlangıcı sayılır. 1905'de haftalık olarak yayımlamaya başlayan "Hıbar" (Haber) adlı ilk Çuvaşça gazete, çevresine toplanan genç yazarlarla iki yıl kadar Çuvaş edebiyatının gelişmesine ve yerleşmesine yardım etmiştir. Çarlık hükümeti 1907'de gazeteyi kapattı ve Çuvaşça yayınları yasakladı. Bununla birlikte 1911'de N. V. Vasiliyev Çuvaşça yedi şiir ve birkaç hikayeden oluşan bir antoloji, T. Krilov, Yefrimov, Korenkov gibi yazarlar da kitaplarını yayımladılar.
1917 Ekim Devrimi'nden sonra iktidara gelen Kerensiy beş bin dolayında Çuvaşça kitabı imha ettirdiyse de kısa bir süre sonra Hıbar gazetesi yeniden yayımlanmağa başladı. 1918'de Kazan'da Kanaş (İstişare) gazetesi, 1919'da "Şuranpuş" (Şafak) gazetesi ve daha başka gazeteler yayımlandı. Devrim'den sonra yeniden canlanma gösteren Çuvaş edebiyatında Semen Vasiliyeviç Elker, V. Rzaj, P. Morozov, M. Sumilov-Uyar v.b. yazarlar ve şairler kalıcı eserler vermişlerdir. Bunlardan bazıları yabancı dillere de çevrilmiştir.Yine Devrim'in ilk yıllarında Kazan'da ilk Çuvaş tiyatrosu kuruldu. Burada Rus ve yabancı eserlerin yanısıra Çuvaş oyun yazarlarının eserleri de sahnelenmiştir.
20. yüzyıl Çuvaş şairlerinin en önde gelen ismi Kostantin İvanov'dur. Çok genç yaşlarda yazdığı "Narspi" (Nevruz Hanım) adlı destanı Çuvaşlar arasında yaygındır ve birçok dile de çevrilmiştir.Çuvaşlar'ın ve Çuvaş Adının Menşei
Çuvaşlar'ın 18. yüzyıla gelinceye kadar bir alfabelerinin bulunmaması sebebiyle kendileri için "Çuvaş" adını ne zamandan itibaren kullandıkları hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Bunun için "Çuvaş" adını diğer kaynaklarda aramamız gerekmektedir.Rusların Kazan'ı işgal ettiği (1551-1552) dönemlerde yazılan Rus kaynaklarında "Çuvaş" adının geçtiğini görüyoruz. Çuvaş adı Ruslar'ın Kazan'ı işgallerinden önce de bazı kaynaklarda kaydedilmiştir. 1548 yılında Moskova Knezi, Ar nehrinden Vat'ka'ya geçerken Karin Tatarlarına yazdığı yarlıklarda "Çuvaş" adı da geçmektedir. 1526 yılında Alman Gerbenştayn Moskova'yı ikinci ziyaretinde gördüklerini kaleme alır. Onun Latince yazdığı "Moskova Notları" isimli kitabı, 1549 yılında yayımlanmıştır. Bu kitapta Gerbenştayn, Kazan Hanlığı'ndan da bahsetmektedir. Kazan Hanlığı'nın otuz bin askeri içerisinde Çuvaş ve Çeremişler'in en iyi nişancılar olduğunu ve kendilerine has kıyafetlerle dolaştıklarını kaydeder.
Rus tarihî kaynaklarında 1524 yılında Çeremişler'le Çuvaşlar'ın İdil boylarında Ruslarla çarpışmaları anlatılmaktadır.1692 yılında Lıslov Kazan'da eski bir Tatar belgesi bularak okur ve bu belgeyi "Skifskaya İstoriya" adlı eserinde kaydeder. Bu belgede 1508 yılında Tatar bayramı olduğu, Kazan Hanı'nın bütün tebaasını bayrama davet ettiği ve Çuvaşların du bu bayrama katıldıkları yazılmaktadır.
1469 yılında Kazan Hanı İbrahim Han, Hanlıkta yaşayan halkları ve Hanlığın coğrafyasını kaydettirmiştir. Bu çalışmada Çuvaşlar, Çeremişler, Mıkşılar, Mişerler ve Tatarlar yukarı halk olarak kaydedilmiştir. Böylece Çuvaş adı 1469 yılından itibaren belgelerde karşımıza çıkmaya başlamıştır. 1469 yılından itibaren resmî belgelerde görülmeğe başlayan Çuvaş adı bu tarihlerden önce de kullanılmış olmalıdır. Prof. İ. N. Sminov'un kaydettiğine göre Vat'ka köprüsü yanında "Çuvaş" adlı dokuz köy vardır. Bugün bu köylerde Ruslar ve Votyaklar yaşamaktadır. Belli ki burada yaşayan Çuvaşlar zamanla asimile olmuşlar ya da bölgeden göç etmişlerdir.
1580-1582 yıllarında işgal edilen Sibir Hanlığı'nın başkentinin yanında Çuvaş adlı bir dağın varlığından bahsedilmektedir. Hatta Sibir Hanı Küçüm'ün, savaşı da bu dağdan izlediği kaydedilmektedir. Bu dağ bugünkü Tobolsk şehri yakınındadır. Kırım'a girişte sol tarafta Azak Denizinden uzanan koya burada yaşayanlar "Çuvaş" demektedirler. Kitaplara ise "Sivaş" şeklinde girmiştir. Bu koyun yakınında, toplanan vergilerin konulduğu bir yer vardır. Buranın adının da "Çuvaş" şeklinde olduğu kaydedilmektedir.
Bütün bu yer adlarına bakıldığında "Çuvaş" adının çok daha eskilere çıktığı anlaşılmaktadır. Çuvaşların köklerini araştıran N. İ. Aşmarin'e göre "Çivaş" adı eskiden daha değişik şekillerde söylenmiş olmalıdır. "Çivaş", yerine "şıvaş", "şıvaş", "şavas", "Savaş", "Savaş" gibi. Çeremişler bunun için Tatarlar'a "Süyas" demektedirler. Şirşilli denizinin diğer bir adının da "Sivaş" ve ş'irpü'deki Çuvaş Köyünün "şavaş'" oılması bunun delilleridir. Çeremişler'in Tatarlar'a "Süyas" demesinin sebebi ise, bu halkın Tatarlar gelene kadar bölgeyi bu adla tanımış olmalarındandır. Çeremişler (Mariler) Kazan Tatarları'na bugün de "Çıvaş" demektedirler. Tatarlar bu bölgeye 1236 yılından başlayarak geldiklerine göre, demek ki, Çuvaş adı 1236 yılından önce de kullanılmaktaydı.
922 yılında Bulgar Devleti'ni ziyaret eden Abbasi elçileri arasında kâtip sıfatıyla bulunan İbn Fadlan Bulgar ahalisine "Suvas" ya da "Savas" dendiğini zikreder.Bu "Suvas" veya "savas" kelimeleri "Suvar" kelimesinden başka bir şey değildir. Kaşgarlı Mahmud'un "Divan ü Lügat-it Türk'te Suvarın diyerek verdiği kelimeler ve hatta bir cümle genellikle z'li kelimelerdir. Türk lehçelerinin bazılarında r(rotasizm) ile kullanılan bazı kelimeler diğerlerinde z(zetasizm) ile kullanılmaktadır. Hatta birtakım kelimeler hem r'li, hem de z'li şekilleriyle aynı lehçe içerisinde de kullanılabilmektedir. Türkiye Türkçesi'ndeki semir- ve semiz; Çuvaş Türkçesi'ndeki yigir ve ikis (ikiz) ve mar (değil)/ ET. emes ve mas (olumsuzluk) şekilleri bu konuyu daha iyi aydınlatacaktır.
ize göre "Suvar" kelimesi de zetasizmle "Suvaz" şekline dönüşerek yukarıda verdiğimiz ara şekillerden geçip bugünkü "Çuvaş" şekline dönüşmüştür. Suvarlar (Sabirler) İdil-Kama boylarına M.S. I. yüzyılda ulaşmışlardır M.S.V. yüzyılda Batı Sibirya'dan gelen Sabirler'in İdil-Ural'a yerleştikleri de tarihî kaynaklarda kayıtlıdır. Bugün harâbe halinde bulunan "Suvar" şehri ve "Simbir" (Bugünkü Ulyanovsk) Suvarların (Sabirler) kurduğu şehirler olmalıdır.
Miladi 305 yılında Kafkaslar'ın kuzeyinden Anadolu'ya sarkan Sabir (Suvar) Türkleri'nin Kars'tan girerek Kastamonu'ya kadar ulaştıkları kaydedilmektedir. İkinci yol olarak da Doğu Anadolu'ya sarkmış olmaları pek muhtemeldir. Sibir ya da Sibirya adının Sabirler (Suvarlar)'dan geldiği artık herkesçe kabul edilmektedir. Son yıllarda Sümerler üzerine yapılan çalışmalar Sümerlerin Türk olduğu yönündeki görüşleri pekiştirmiştir. Sabir, Sibir, Subar kelimeleriyle Sümer kelimesi arasındaki bu benzerlik bir tesadüf olmasa gerektir.Sonuç olarak milâdî yıllardan başlayarak İdil-Kama boylarına, Balkanlar'a ve Anadolu'ya yayılan Suvar Türkleri son olarak İdil boylarında Çuvaş adıyla yeniden tarih sahnesine çıkmışlardır. Çuvaşların ve Çuvaş adının menşei bahsinde geniş olarak özetlediğimiz "Çuvaşlar, Suvar Türkleri'nin bugünkü torunlarıdır" görüşünden hareketle Çuvaş tarihini özetlerken konuya Suvar Türkleri'nden başlamak icap eder.
Merkezî Asya'dan göç ederek M.S. III. yüzyılda Kuzey Kafkasya'ya ulaşan Bulgarlar, Suvarlar ve Barsililer burada Farsça konuşan Sarmat-Alan gruplarıyla aynı coğrafyayı paylaşmışlar, feodal yapılarını ve devlet düzenini Kuzey Kafkasya'da geliştirmişlerdir. M.S. III ila VI. yüzyıllar arasında Bulgar ve Suvarlar'dan kopan birtakım grupların yeni göçlere maruz kaldıklarını görüyoruz. Milâdî 305 yılında Sabir Türkleri Kafkasya'nın kuzeyine geçtiler. Suvarlar'ın M.S. 515-527 yıllarında Anadolu'ya da sarkarak Kastamonu'ya kadar ilerledikleri tarihî kaynaklarda kayıtlıdır.
Göktürk Devleti'nin sınırlarının genişleyerek Kafkasları da içine alması sonucu Bulgar ve Suvarlar bir süre bu devletin hâkimiyetinde kalmışlardır. Göktürk Kağanlığı'nın fetret dönemine girmesi üzerine kurulan Büyük Bulgar Devleti uzun ömürlü olamamış ve 665 yılından sonra komşu Hazar Hanlığı tarafından parçalanmıştır. Parçalanan Büyük Bulgar Devleti'nden kopan bir grup Asparuh önderliğinde Tuna boylarına ve Balkanlar'a girerek 681 yılında Tuna Bulgarları Devleti'ni kurdular. Tuna Bulgarları zamanla Slavlar'la karıştılar ve Boris Han'ın 864'te
Hristiyanlığı resmen kabulüyle de tedricen asimile olarak tarih sahnesinden silindiler.
Büyük Bulgar Devleti'nin parçalanmasıyla birlikte VII. yüzyılın sonu ve VIII. yüzyılın başlarında orta İdil boylarına Bulgar ve Suvarlar'ın gelmesi bölgede büyük bir nüfus değişimine neden olmuştur. Esas itibariyle M.S. I. yüzyılda da İdil ve Kama boylarına yerleştikleri tarihî kaynaklarda kayıtlıdır. VII. yüzyılın sonlarında orda İdil boylarında nüfus yapısı şöyledir: M.Ö. beş bin yıllarından başlayarak bu bölgede yaşayan doğu Fin grupları (Bugünkü Mari, Mordva ve Udmut halklarının ataları), M.Ö. V-IV. yüzyıllarda batı Sibirya'nın güney bölgelerinden gelerek orta İdil boylarına yerleşen Ugorlar, Kama nehrinin aşağı bölgesine ve bugünkü Ulyanovsk dolaylarına yerleşen İmenkovetsler ve M.Ö. VI-III. yüzyıllarda Dinyeper'in orta bölgesine geçen doğu Slavlar (Bu Slav grupları Fin-Ugor boylarıyla karışmış olmalıdır.), Hun göçlerinden sonra bölgede kalan Macar kalıntıları, Burtaslar'ın bir bölümü, Oğuz dilli Başkırtlar ve güneyde Hazarlar daha önceki yıllarda konar-göçer olarak yaşayan Bulgar-Suvar grupları orta İdil boylarında yerleşik düzene geçmişlerdir. Bulgar ve Suvar gruplarının büyük bir kısmı İdil'in sol tarafına, X. yüzyıla doğru Esegel ve Temtüz Bulgarlarıysa İdil'in sağ tarafına yerleşmişlerdir. Öncelikle bölgede Bulgar-Suvar birliği sağlanmıştır. IX. yüzyılın sonlarıyla X. yüzyılın başlarında Bulgar-Suvarların Fin-Ugorlarla bölgedeki diğer boyları da hakimiyetleri altına alarak İdil Bulgarları Devleti'ni kurduklarını görüyoruz.
Bulgarlar'ın merkezi Kafkasya'daki yerleşim yerleri Kuban nehri ve Azak denizi havalisindeki bozkırlardı. Bulgarlar'dan bir kısmı eski yerleşim yerlerinde kaldılar. Bulgarlar'ın bu ülkesi Bizans ve Rus kaynaklarında Kara Bulgarya olarak adlandırılmıştır. Fakat bu gruplar Macar, Peçenek ve Kuman dalgaları arasında kaybolup gitmişlerdir. Bulgar tüccarlarının Hazar ülkesinde, Harezm'de ve Samanî ülkesinde İslâm tüccarlarıyla temasları, Harezm tüccarlarının da Bulgar coğrafyasındaki faaliyetleri neticesinde Bulgar ülkesinde İslam dini hızla yayılmaya başlamıştır. 900 tarihlerinde Bulgarlar arasında İslâm dinini kabul edenlerin çokluğu tarihi kaynaklarda kayıtlıdır. Nihayet Şelkey oğlu Yıltavar Almış (İlteber Almuş'ın İslâm dinini kabul etmesiyle İdil Bulgarlarının devlet dini İslâmiyet olmuştur. Almış Han 920 tarihlerinde Abbasi Halifesi Muktedir Billah'a İslâmiyeti öğretmek üzere din âlimleri ve mimarlar göndermesi için müracaatta bulunmuş ve ismini Emir Câfer Bin Abdullah olarak değiştirmiştir. Halife Muktedir Billah, bu müracaat üzerine, din adamları ve mimarlardan oluşan bir heyeti 921 yılında göndermiş, bu grup 922 yılının Mayısında Bulgar ülkesine ulaşmıştır. Bulgar ülkesine gelen Abbasi Halifesi'nin elçileri arasında kâtip sıfatıyla bulunan İbn Fadlan, bu seyahati anlatan notlar yazmıştır. Sikkelerden anlaşıldığına göre Emir Câfer'den sonra yerine oğlu Mikâil geçmiş ve ona da Tâlib Bin Ahmet, Mümin Bin Ahmet ve Mümin Bim El-Hasan halef olmuşlardır.
Bulgarlar 965 yılında Hazar Hakanlığı yıkılana kadar bu devlete tabi oldular ve uzun süre Hazarlara vergi ödediler. Ancak Hazar Hakanlığı yıkıldıktan sonra müstakil bir devlet hüviyetine kavuştular. Bağımsız olduktan sonra Rusların Kiyev Prensliği tarafından rahatsız edilmeye başlandılar. 964 ve 985 yıllarında Kiyev Prensliği Bulgar Ülkesi'ni istilâ etti. Bulgarlar ve Ruslar arasındaki münasebetler 1006'da bir ticaret antlaşmasının yapılmasıyla iyileşti. Fakat XI. yüzyılın ikinci yarısında kuzeydeki kürk ticareti Ruslar ve Bulgarlar arasında devamlı savaşlara neden oldu. Nitekim Ruslar'dan Vsevolod Hazar denizinden gelen ticaret yolunu ele geçirmek için bölgedeki çeşitli kabileler üzerinde hakimiyet kurmak üzere bölgeye çeşitli seferler düzenlendi. Vsevolod'un orduları 1183'te Bulgarların büyük şehri Bulgar (Pilhar)'a yürüdü. 1205'te İdil ve Kama Bulgarları'na karşı ordular gönderdi. Ruslarla olan mücadele Moğolların ortaya çıkışına kadar devam etti.
Moğollar 1224'te Kalka nehrinde Rusları bozguna uğrattıktan sonra doğuya dönerken Bulgarların tuzağına düşerek ağır kayıplar verdiler. Bunun intikamını almak için Batı Han idaresindeki Moğol ordusu 1236 yılında Bulgarlara saldırdılar. Bu saldırıda Bulgarlar büyük zayiat verdiler. Bu yenilgi Bulgarlar'da sonun başlangıcı oldu. Moğol istilasından sonra Deşt-i Kıpçak'ta kurulan Altın-Orda döneminde Bulgarlar bağımsızlıklarını bir süre daha devam ettirdiler. Bulgarlar Altın-Orda'ya uzun süre yarlık ödediler. Altın-Orda'yla münasebetlerde zaman zaman ihtilaflar ortaya çıktı. Bu ihtilafların sonucunda 1361 yılında Altın-Orda Hanı Pulat Timur Bulgarlar'ın üzerine yürüyerek Bulgar şehrini yeniden tahrip etti.
1391 yılında Timur'un Altın-Orda Hanı Toktamış (1376-1395)'a karşı yaptığı seferde Bulgar ülkesi bir kez daha tahrip edildi. Nitekim Timur'a mağlup olan Toktamış Han yanındaki kuvvetleriyle Bulgaristan'a gitmek zorunda kaldı. Bulgar Şehri'nin 1399 yılında Ruslar tarafından tahrip edildiğini görüyoruz. 1399'dan sonra Bulgarlar bir daha toparlanamadılar ve dağıldılar. Halktan bir kısmı Kama nehrinin kuzeyindeki Kazan nehri boyunca yerleşerek burayı Türkleştirdiler. 1437 yılında kurulan Kazan Hanlığı'nın esas nüfusunu Bulgarlar, Moğol-Kıpçaklar ve diğer yerli halklar teşkil etmekteydi.1240'lı yıllarda kurulan Altın-Orda Deşt-i Kıpçak'ta, İrtiş'ten başlayarak Tuna boylarına uzanan Kıpçak arazisini, Kuzey Kafkas'ı, Kırım'ı, İdil'deki Bulgaristan'ı, Urallar'ı ve Harezm'i hâkimiyeti altına almıştır. Deşt-i Kıpçak'ta doğu Kıpçaklar göçebe, Batı Kıpçaklar ise yarı göçebe olarak yaşamaktaydılar.
Kıpçaklar doğu Avrupa'ya XI. yüzyılda ulaşmışlardır. İşte Altın-Orda'nın esas askeri gücünü bu Kıpçaklar teşkil etmişlerdir. Moğol-Tatarlar Altın-Orda'da batı Kıpçakları'yla birleşerek milli karakterlerini kaybetmişlerdir. (15) XIV. yüzyılın birinci yarısında batı Kıpçakları kendilerine Tatar demeye başlamışlardır. Altın-Orda'da Tatarca devlet dili, İslâmiyet de devlet dini olmuştur. Altın-Orda'nın kurulmasından sonra İdil'deki Bulgar coğrafyası Altın-Orda'yı besleyen temel yerleşim alanı, Bulgar Şehri de Altın-Orda'nın başşehri olmuştur. Bulgar'da 1330 yıllarına kadar Altın-Orda sikkeleri çıkarılmıştır.Başkentin Saray'a taşınmasıyla Bulgar şehri XIV.
yüzyılın ikinci yarısına kadar Altın-Orda Hanları'nın yazları geçirdikleri mesire yerleri olarak kullanılmıştır. Kıpçaklar İdil Bulgaristan'ına XI-XIII. yüzyıllar arasında ulaşmışlar ve Bulgar ordusunda görev yapmışlardır. Ancak Altın-Orda'nın kurulmasından sonra Kıpçaklar kalabalık gruplar halinde İdil boylarına akın etmişlerdir. Fakat XIII-XIV. yüzyıllarda Kıpçaklar Bulgar bürokrasisinde kendilerine fazla yer bulamamışlardır. Bunu bölgede ortaya çıkarılan mezar taşlarından da açık olarak görmek mümkündür. Bu dönemden günümüze kalan iki yüz mezar taşının %90'ı Bulgarca (bugünkü Çuvaşça, rotisizm)'yla, geri kalan %10'u ise Kıpçakça (bugünkü Tatarca, zetasizim)'yla yazılmıştır.
Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz Pulat Timur, Timur ve Rus baskınlarında Bulgar Çuvaşlar Çulman-İdil'in sol tarafına geçmiş, bazılarıysa İdil boyundaki bugünkü Çuvaşistan'ın merkezi bölgelerine ve kuzeyine, İdil'in sağındaki halk ise şimdiki Ulyanovs (Simbir) bölgesinden bugünkü Tataristan'ın güney bölgelerine, bugünkü Çuvaşistan'ın güney ve güney doğu bölgelerinden Sive ırmağının aşağı bölgelerine ve kuzey doğusuna geçerek yerleşmişlerdir. XV. yüzyılın başlarında Moğol-Tatarlar bütün Bulgar-Çuvaşların 5/4'ünü hâkimiyetleri altına almışlardır.
XV. yüzyılın birinci yarısında yıkılan Altın-Orda yerine Kazan Hanlığı'nın kurulmasından sonra Kıpçak-Tatarlar orda İdil boylarına yeniden kalabalık gruplarla gelmeye başlamışlardır. Kazan Hanlığı'nı kuran Uluğ Muhammet Han Kazan'a Tatarların üç bin kişilik ordusunu da getirmiştir. Bunun sonucunda Altın-Orda'nın merkezinden, Azak çevresinden, Astarhan'dan, Kırım'dan Kazan'a yoğun Tatar göçleri başlamıştır. Bölgedeki Fin-Ugor boylarını ve Bulgar-Çuvaşları hâkimiyetine alan Kazan Hanlığı gelişmesini tamamlamıştır.İdil boylarındaki Mişer Tatarlarının bir boyu, yazılı kaynaklarda ifade edildiğine göre XV-XVI. yüzyıllarda Meşçeri'de hüküm süren Kasım Hanlığı'nda yaşayan Fin-Ugorlar'ın bir bölümüdür. (Meşçerler'in büyük bölümü Ruslaşmıştır.) ve Altın-Orda'dan gelen Kıpçak-Tatarlar'la karışarak Tatarlaşmışlardır.
Bugünkü Çuvaşların millî kimliklerini kazanmasındaki ilk merhale İdil Bulgar Devleti dönemidir. Bu dönemde bölgede yaşayan çeşitli Fin-Ugor kavimlerinin Bulgar-Suvarlar'la karışarak asimile olduklarını görüyoruz. Bulgar Devleti'nin daha ziyade şehirlerde yaşayan halkı müslüman olmuş, kırsal alanda ve köylerde yaşayan halkın çoğunluğu ise eski inançlarını devam ettirmişlerdir. Fakat bu Şamanizm İslâm'ın tesiriyle değişerek İslâm'a yakınlaşmıştır. Tek Tanrı inancının yerleşmesi, cennet, cehennem, helâl, haram, kader, şeytan, peygamber ve günah gibi kavramlar İslâm'ın tesiriyle Çuvaş Şamanizmi'ne girmiştir. Bu müslüman olmayan ahaliyle Bulgar Devleti'nin çeşitli mücadeleleri olmuştur. İslâmiyeti kabul eden Bulgarların çoğunluğu zamanla Kıpçaklara karışarak Tatarlaşmışlardır. Kazan Hanlığı döneminde de dinî baskıların artması sonucunda Müslüman olmayan Çuvaşlar yeniden Fin-Ugor boylarıyla bir araya gelmişlerdir. Bu Çuvaşların millî kimlik kazanmasında ikinci merhaledir.Kazan Hanlığı'nda yaşadıkları dönemde Çuvaşlar dinî baskılara karşı devamlı mücadele etmişler ve 1546 yılında ayaklanarak Rus askerlerini yardıma çağırmışlardır. Rus silahlı askerlerinin yardımıyla Çuvaş coğrafyasını Han'ın askerlerinden kurtarmışlardır.1551 yılında Çuvaşlar Ruslarla barış yaparak onların hâkimiyetine girmişlerdir. Bu barış münasebetiyle IV. İvan onlara altın mührünü vermiştir. 1552 yılında Çuvaşlar Kazan'ın kuşatılması sırasında Ruslar'a yardım etmişlerdir.
Çarlık Rusyası'yla birleşen Çuvaşlar bu sefer de zorla Hristiyanlaştırılmak ve Ruslaştırılmak politikalarıyla karşılaştılar. Rusya hâkimiyetinde yaşadıkları 445 yıl içinde bu konuda çeşitli baskılara maruz bırakıldılar. Fakat şunu açıklıkla ifade etmek gerekir ki Rusların İdil-Ural'ı parçalama siyaseti Çuvaşlar'ın daha geniş bir coğrafyaya sahip olmalarını da beraberinde getirmiştir. Kazan Hanlığı döneminde nüfusunun 5/4'ünü, topraklarının 10/9'unu kaybeden Çuvaşlar, Rus hâkimiyetinde nüfuslarını on kat, coğrafyalarlını ise üç kat artırmışlardır. Rus hâkimiyeti Çuvaşların Tatarlaşma sürecini durdurmuş fakat Ruslaşma sürecini başlatmıştır. Çuvaşların Hristiyanlaştırılması ve Ruslaştırılması politikaları neticesinde Rusya bölgeye Çuvaşça bilen misyonerler göndermiştir. Bu misyonerler Çuvaşça üzerine bir takım çalışmalar başlatmışlardır.
Bu çalışmalar bazan çok şiddetli olmuş ve ayaklanmalara kadar varmıştır. XIX-XX. yüzyıllarda Çuvaşlar Sovyetler'in doğu bölgelerine, Sibirya'ya ve Uzak Doğu'ya gönderilmişlerdir. Bütün bu çalışmalar sonucunda Çuvaşlar Hristiyanlaşmışlardır. Fakat Ruslaşmanın başarılı olduğu söylenemez.
1920'de kurulan Çuvaş Muhatar Bölgesi, 1925 yılında Çuvaş Muhtar Cumhuriyeti'ne dönüştürüldü. Sovyet döneminde Ruslaştırma politikalarının yanında bir de gençleri ateizme yöneltme çalışmaları hız kazanmıştır. Ruslaştırma çalışmalarının bir devamı olarak Çuvaşça dışlanmış ve Çuvaşistanın resmi dili Rusça olarak anayasaya sokulmuştur. Ancak 1985'te başlayan dışa açılma ve yeniden yapılanma sürecinde Çuvaşistan'da yeniden ana dile, millî kültüre dönüş ve bağımsızlık mücadelelerinin başladığını görüyoruz. 1991 yılında çıkarılan bir kanunla "Çuvaş Özerk Cumhuriyeti'nin resmi ve eğitim dili Rusça'dır." ibaresi "Çuvaş Özerk Cumhuriyeti'nin resmi ve eğitim dili Rusça ve Çuvaşça'dır." şeklinde değiştirilmiştir. Bu değişiklikler sonucu bugün Çuvaşistan'da Çuvaşça eğitim yapan okullar açılmaya başlanmış ve Çuvaşların ana dile ve millî kültüre dönüş faaliyetleri hızlanmıştır.
Kaynak.turktarih.net

Hiç yorum yok: