9 Kasım 2008 Pazar

Nikola Tesla


Nikola Tesla, (Sırpça: Никола Тесла)(d. 10 Temmuz 1856, Smiljana-Hırvatistan – ö. 7 Ocak 1943, New York). Sırp asıllı fizikçi, mucit, makine mühendisi ve elektrik mühendisi. 19. ve 20. yüzyılın en ilginç buluşçularından birisidir.

Babası papazdı. Hiçbir zaman okuyup yazamamasına rağmen, annesi halk arasında pratik ev aletleri mucidi olarak bilinirdi. Ona göre Tesla, yaratıcı dahi olmaya adaydı. Papaz olması için babasının zorlamasına karşı çıkarak, genç Tesla, mühendislik mesleğinde ısrar etti. Annesi de onu destekledi, fizik ve matematikte bilgisini arttırırken Graz'daki Politeknik okuluna girdi ve Prag Üniversitesi'nde eğitimine devam etti. Yabancı teknik eserleri okuyabilmek için, orada, yabancı dil kursuna devam etti. Anadili olan Sırpça ve ailece bildikleri Almancaya ek olarak İngilizce, Fransızca ve İtalyancayı da öğrendi.

Prag'daki tahsilini 1880'de bitirdikten sonra, Budapeşte'de lisans üstü yaparken, profesörüyle alternatif akımın özelliklerini tartıştı. Sonra bir Paris telefon şirketinde çalışmaya başladı. Burada doğru akım motorları ve dinamolar konusunda geniş ve önemli tecrübeler edindi. Oradayken çalıştığı döner makineleri korumak için regüle edici kontrol cihazları icat etti.
Elektrik endüstrisinin durumu
O günlerde genellikle doğru akım, ısıtmaya, aydınlatmaya, güç sağlamaya ve iletmeye en uygun elektrik akımı olarak bilinirdi. Fakat doğru akım direnç kayıpları o kadar büyüktü ki, her mil kare için bir güç santralına gerek vardı. İlk akkor ampuller (110 Volt'ta), güç santralına yakın olsalar bile parlak yanmıyorlar ve bir milden daha uzaklıktakiler ise kaybolan güce bağlı olarak sönük yanıyorlardı.

1884'de genç Tesla, kafası fikirlerle dolu ve cebinde 4 sentle New York'ta gemiden ayrıldı. Tecrübesi onu doğru akım motorları ve dinamolardaki komütatörün sonsuz sorunlar yaratan, gereksiz bir karışıklık olduğuna inandırmıştı. doğru akım üretecinin bir komütatörle dış devrede tamamen aynı yöne akan dalga dizileri şeklinde alternatif akım oluşturduğunu gördü. O zaman, motorda dönme hareketini sağlayacak bir doğru akım elde etmek için, yöntem tersine çevrilmeliydi. Her elektrik motorunun endüvi'si, motora alternatif akım beslemek için döndüğü anda manyetik kutupların yönlerini değiştiren, döner komütatöre sahipti.

İlham

Tesla'ya göre bu doğru akım, saçmalığın ta kendisiydi. Hem jeneratör (üreteç) hem de motordaki komütatörü ortadan kaldırmak ve alternatif akımı tüm sistemde kullanmak akla uygun gelmekteydi. Fakat hiç kimse alternatif akımda çalışabilen bir motoru oluşturmamıştı ve Tesla bu sorunu çok düşündü. 1882 Şubatında, Budapeşte'nin bir parkında Szigetti adında bir sınıf arkadaşı ile gezinirken aniden haykırdı: "Buldum!" Tüm elektrik endüstrisinde devrim yapacak olan "dönen manyetik alan"ı bulmuştu. Dönen elemana bağlantı gereği olmayacaktı. Komütatör yoktu artık.

Sonradan tüm alternatif akım elektrik sistemlerini tasarladı. Alternatörler, elektrik enerjisinin ekonomik iletimi ve dağıtımı için gerilim yükseltici ve alçaltıcı transformatörler ve mekanik güç sağlamak için alternatif akım motorları. Dünyanın her tarafında harcanıp giden su gücünün bolluğundan esinlenip, gerekli olan yerlere enerji dağıtabilen hidroelektrik santralleriyle bu büyük gücün elde edilmesini tasarladı. Budapeşte'de "Birgün Niyagara Çağlayanını elektrik elde etmek için kullanacağım" diyerek dinleyenleri şaşırttı.

Edison tarafından cesareti kırıldı

Tesla'nın aradığı fırsat ve şans kolayca eline geçmedi. O zamanlar New York'da Pearl caddesindeki ilk laboratuvarında akkor lambası için pazar aramakla meşgul olan Edison'a rastladığı zaman Tesla, gençlik heyecanıyla, kendisinin bulduğu alternatif akım sisteminin açıklamasını yaptı. Bu düşünceyi derhal ve tamamen kestirip atan o büyük adam, "Sen teori üzerinde vaktini harcıyorsun" dedi.

Bir yıl boyunca, uzun boylu, zayıf Yugoslav, bu yabancı ülkede açlıktan korunmak için mücadele etti. Gün geldi, çukur kazarak geçimini sağladı. Fakat birlikte çalıştığı çukur kazıcı, Western Union'un ustası, yemek saatlerinde Tesla' nın ilgilendiği yeni elektrik sistemlerinin hayali tariflerini dinleyerek, bu konu üzerinde bir plan yaptı. Tesla'yı A.K.Brown adlı firmanın sahibiyle tanıştırdı. Tesla'nın parlak planlarıyla büyülenerek, Brown ve bir ortağı büyük bir atılım yapmaya karar verdiler. Ortaya belirili bir miktar para koydular ve Tesla Batı Broadway'de bir deney laboratuvarı kurdu. Orada Tesla jeneratör, transformatörler, iletim (transmisyon) hattı, motorlar ve ışıklar gibi tasarladığı sistemlerin tümünün planlarını hazırladı. Hatta iki ve üç fazlı sistemleri de tasarladı.

Cornell Üniversitesi'nden Profesör W.A. Anthony yeni alternatif akım sistemini sınadı ve derhal Tesla'nın senkron motorunun en iyi doğru akım motoruna eşit yeterlikte olduğunu açıkladı.

Alternatif akım ortaya çıkıyor

O zaman Tesla bütün kısımlara sahip tek bir patent altında sistemini tescil ettirmek istedi. Patent Bürosu her önemli fikir için ayrı bir dilekçeyle başvurulmasında ısrar etti. Tesla, 1887'nin Kasım ve Aralığında dilekçelerini verdi ve daha sonraki altı ayda yedi tane A.B.D. patenti aldı. 1888 Nisan'ında çok fazlı sistemini de içeren dört ayrı patent için başvurdu. Bunlar da hızla, bekletilmeden verildi. Yılın sonuna kadar 18 patent daha aldı. Bunları, çeşitli Avrupa patentleri izledi. Bu kadar hızla dağıtılan bu patent çığırının, eşi görülmemişti. Fakat fikirler ilginçti. O kadar ki, bir çelişme ya da bir tahmin yoktu. Bu yüzden patentler tek bir tartışma bile yapılmadan verildi.
Bu sırada Tesla, New York'da AIEE (Şimdiki IEEE)'nin bir toplantısında çok gösterişli konferans verip, tek ve çok fazlı alternatif akım sistemlerinin gösterisini yaptı. Dünya mühendisleri, muazzam gelişmenin kapısını açarak, telle yapılan elektrik enerjisi iletimindeki sınırlamaların giderilmiş olduğunu gördüler.
Fakat, kim, tümüyle daha iyi olan bu sistemi uygulayacaktı? Doğal olarak, bu kuruluş, Edison-General Electric olmayacaktı. Aksi halde kendi yatırımlarının eskimiş olduğunu kabul edeceklerdi.

İşte tam o sırada George Westinghouse, Tesla'nın laboratuvarlarına gitti ve Tesla ile tanıştı. Westinghouse, "Alternatif akım patentleri için bir milyon Dolar nakit ve ayrıca satış payı vereceğim" diyerek teklifini yaptı. Satış payı, beygir gücü başına 1 Dolar olmak üzere anlaştılar.
Ülke çapındaki Westinghouse yatırımlarının başarısı, gelişen elektrik endüstrisinde rakip durumunu korumak için General electric, Westinghouse'dan bir lisans almak zorunda kaldı.
1890'da, uluslararası Niagara komisyonu elektrik üretmek için, Niagara çağlayanının gücünü kullanmak amacıyla çalışmaya başladı. Bilgin Lord Kelvin, komisyonun başkanlığına atandı ve derhal doğru akım sisteminin en iyi olacağına dair açıklamasını yaptı. Fakat güç, 26 mil uzaklıktaki Buffalo'ya iletilecekti. Bu durumda alternatif akımın gerekliliğini kabul etti.
Westinghouse, on tane 5000 beygirgücündeki hidroelektrik jeneratörü için ve General Electric ise iletim hattı için kontrat yaptılar. Bu sistem iletim hattı, yükseltici ve alçaltıcı transformatörler Tesla'nın 2 faz projesine uygundu. Hareket eden parçaları azaltmak için, dıştan dönen alan ve içi sabit armatürlü, büyük alternatörler planlanmıştı.

O zamana kadar bu büyüklükte bir proje yapılmadığı için, bu tarihi proje heyecan yarattı. Dakikada 250 devir yapan, herbiri 1775 Amper veren, 2250 Volt'luk on büyük alternatör, iki fazlı 25 Hz (Hertz)'de 50 000 Beygir gücü veya 37 000 kW'lık çıkış oluşturuyordu. Rotorların herbiri, 3 metre çapında, 4,5 metre uzunluğunda (düşey jeneratörlerde 4,5 metre yükseklik) ve 34 ton ağırlığındaydı. Sabit parçaların herbiri 50 ton ağırlığındaydı. Gerilim, iletim için 22.000 Volt'a çıkarıldı.

Uzaktan radyo kontrolü

Sonradan Telsiz denilen, radyo alanında Tesla'nın öncülüğü, Mors koduyla yapılan haberleşmeden de ileri gitti. 1898'de New York şehrinin Madison Parkı'nda (Madison Square Garden) telsiz ile uzaktan kontrola ait parlak bir gösteri düzenledi. Birinci geleneksel Elektrik Fuarının geliştiği yer ve genellikle Barnum-Bailey sirkinin çalıştığı büyük alanın ortasına büyük bir tank koydu ve suyla doldurdu. Bu küçük gölün üzerine, yüzmesi için, 1 metre uzunluğunda anten direği olan bir tekne koydu. Teknenin içinde bir radyo alıcısı vardı. Tesla, seyircilerin isteği doğrultusunda ileri gitme, sağa veya sola dönme, durma, geri gitme, ışıkları yakıp söndürme gibi çeşitli şeyleri uzaktan radyo kontrol sayesinde yaptı. Unutulmaz gösteri tüm seyircileri hayran bıraktığı gibi günlük gazetelerin ön sayfalarında yer aldı.

Yüksek frekans öncülüğü

Tesla, araştırmalarında, yüksek gerilim ve yüksek frekansın bilinmeyen alanlarına daha çok yer verdi. Yüksek frekans cihazlarını kullanırken, bir elini daima cebinde tutardı. Bütün laboratuvar asistanlarına bu ön tedbiri almalarında ısrar ederdi ve bu kural, bugüne kadar daima gerilim bakımından tehlikeli cihaz etrafındaki uyanık araştırıcılar tarafından da uygulanmaktadır. O zaman yararlanılmamış olmasına rağmen, Tesla'nın yüksek frekans ve yüksek gerilim alanındaki keşifleri, modern elektroniğin yolunu açtı. Bir yüksek frekans transformatörü ile (Tesla Bobinleri - Tesla Coils) çıplak elinde tuttuğu gazlı tüpü yakacak şekilde vücudundan, zarar vermeden, yüksek gerilimli akım geçiriyordu. O günlerde Tesla, aslında neon tüpünün ve flüoresan tüpünün aydınlatmasını gösteriyordu.

Bazen, frekans aralığının alt ve üst kısımlarında yaptığı denemeler, Tesla'yı keşfedilmemiş bölgelere yöneltti. Mekanik ve fiziksel titreşimlerle çalışırken, Houston Caddesindeki yeni laboratuvarının etrafında hakiki bir depreme neden oldu. Binanın doğal rezonans frekansına yaklaşan, Tesla'nın mekanik osilatörü, eski binayı sarsarak tehdit etti. Bir blok ileride, polis karakolundaki eşya esrarengiz bir şekilde dans etmeye başladı. Böylece, Tesla, rezonans, vibrasyon ve "doğal 7 periyot"a ait matematiksel teorileri ispatladı.

Dünya'nın en güçlü vericisi
Yüksek gerilim ve yüksek frekanslı elektrik iletimi konusundaki araştırmalar, Tesla'yı Colorado Springs yakınlarındaki bir dağın üzerine dünyanın en güçlü radyo vericisini kurup çalıştırmaya yöneltti. 60 metrelik direğin etrafında, 22,5 metre çapında, hava çekirdekli transformatörü yaptı. İç kısımdaki sekonder 100 sarımlı ve 3 metre çapındaydı. Üreticisi, istasyondan birkaç mil uzaklıkta bulunan enerjiyi kullanırken, Tesla ilk insan yapımı şimşeği oluşturdu. Bir direğin tepesindeki 1 metre çaplı bakır küreden, 30 metre uzunluğunda, kulakları sağır eden şimşekler çaktı. Ufka kadar gök gürültüsü işitildi. 100 milyon Volt değerinde gerilim kullanılıyordu. Yarım asırlık bir süre içerisinde giderilemeyen bir hayret yarattı.

İlk denemesinde, vericideki güç jeneratörünü yaktı. Fakat tamir ederek 26 mil uzağa, gücü telsiz ile iletebilinceye dek deneylerine devam etti. O uzaklıkta, toplam 10 kW'lık 200 tane akkor ampulü yakmayı başardı. Daha sonra, kendi patentleriyle meşhur olan Fritz Lowenstein'in, Tesla'nın yardımcısı iken bu gösterişli başarıya şahit oldu.

1899'da alternatif akım patentleri için Westinghouse'dan aldığı paranın sonunu harcadı. Albay John Jacob Astor, onu mali yönden kurtarmaya geldi ve Colorado Springs'deki denemeleri için 30.000 Dolar sağladı. Sonra bu para da bitti ve Tesla New York'a geri döndü.

Morgan, gösterişli başarıları ve şahsiyeti dolayısıyla, Nikola Tesla'nını hayranı olmuştu. Tesla, kısa zamanda Morgan'ın sürekli misafiri oldu. Kusursuz giyinişli, birkaç dilde yaptığı kültürlü konuşması ve medeni davranışıyla gösterişli centilmen Tesla, New York sosyetesinin gözdesi oldu.
Dünya çapında telsiz

Long Island'ın tepelik bölümünde, Wardenclyffe yakınında yavaş yavaş yükselen garip yapı bütün seyredenlerin ilgisini çekerdi. Tek parça olması dışında, büyük bir mantara benzeyen yapı, yerdeki kısmı geniş ve 62 metre yukarısındaki tepe noktasına doğru daralan, kafes şeklinde bir iskelete sahipti. Tepede 30 metre çapında bir yarım küreyle örtülüydü. İskelet, bronzdan kalın civata ve bakır lamalarla birbirine bağlanmış, sağlam ağaç kolonlardan yapılmıştı. Yarım küre şeklindeki tepe, üstten yüzeysel olarak bakır bir elekle kaplıydı. Tüm yapıda demir metali yoktu.
Ünlü mimar Standford White, konuyla o kadar ilgilendi ki, en iyi yardımcısı W. D. Crow'u görevlendirerek proje işini ücretsiz yaptı.

34'üncü caddedeki eski Waldorf-Astoria otelinde oturan Tesla, hergün, taksiyle, çarklı araba vapuruna binerek Long Island şehrine giderek , oradan da Long Island demiryoluyla Shoreham'e aktarma yaparak inşaata gidiyordu. Proje kontrolünün aksamaması için, trenin yemek servisi onun için özel yemek hazırlıyordu.

Büyük kulenin yakınında, 30 metre karelik tuğla bina tamamlandığı zaman, Tesla Houston caddesindeki laboratuarını binaya taşımaya başladı. Bu sırada radyo frekans jeneratörleri ve onları çalıştıran motorların yapımında üzücü bazı gecikmelerle karşılaşıldı. Birkaç camcı, planları hazır olan özel tüpleri şekillendirmeye çalışıyorlardı.

Kahin gelecekten bahsediyor

Bu sırada Tesla (1904), Mors koduyla sınırlı olan büyük endüstrinin geleceğine ait, uzak görüşünü açıklayan kuramsal broşürünü yayınladı. Bu broşür, Tesla 'nın kahin olduğuna herkesi inandırdı. "Dünya çapında telsiz sistemi"nde, çeşitli olanakları sağlayacak olan özellikler açıklanıyordu. Broşürde, Telgraf, Telefon, haber yayını, Borsa görüşmeleri, Deniz-Hava trafiğine yardım, Eğlence ve Müzik yayını, saat ayarı, Resimli Telgraf, Telefoto ve Teleks hizmetleri ile, Tesla'nın sonradan oluşumunu gördüğü Radyo sitesi anlatılıyordu..

NİKOLA TESLA:GİZLİ ZAMAN YOLCULUĞU DENEYİMLERİ
Korkunç Philadelphia Deneyi’nden sonra ki bu deney kısmen Tesla teknolojisiyle yapılmıştı, Nikola Tesla yolculuğun sırlarını kazara bulmuştu. Zamanı ve uzayı düzenleyen kurallarla kozmik çatının tehlikeli doğasını karıştırmıştır.
Kitaplarımı okuyanları şaşırtmayacağım. Kendi zamanının çok çok ötesinden bir zekaya sahip olan bir adam vardı. Doğaüstü bir zekası vardı. Bu tür insanların dünyadan değilde sanki uzaydan gelmiş dünya dışı varlıklar olduğunu düşünürüm. Kabul etmem lazım ki uzunca bir süre boyunca Nikola Tesla’nın bu dğnyadan olmadığı fikri oldukça hoşuma gitmişti. Bu muammalı adamla ilgili cevaplanması gereken onlarca soru vardır. Ve bu soruların çoğunun cevaplanmasının imkansızlığına ve en azından bunların cevaplanmasını beklemeye benim ömürümün yetmeyeceğine eminim. Ve en sonunda Nikola Tesla ile ilgili gerçekleri öğrenmeyi bıraktım.İlkokul çağım Tesla ve onun muhteşem çalışmalarından bir haber olarak geçti. Tesla’nın adı karanlık komplolarla beraber anılırdı. Kamuda sadece adaşı olan Tesla-Coil onurlu bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Aslında sadece birkaç kişi şirkete onun kendi ismini verdiğini biliyor. Des kitaplarında adı geçmez ve öğretmenler de adını çok çok seyrek anarlar.

Tanrıya şükürler olsun ki, Bazı kişiler Tesla’ya yapılan haksızlığın farkına vardı da bazı sınıflarda adı sıkça geçer oldu. Rahatlıkla söyleyebilirim ki 20. yüzyılı Tesla icat etmiştir. Ama geride sadece gizemi kaldı. Bu gizem sadece Nikola Tesla adının kirlenmesine değil, insanlığın da kirlenmesine yol açmıştır. Amerika Birleşik Devletleri patent dairesi Tesla’nın bir çok buluşuna onay verip kabul etmiştir. Bu icatlar Tesla ve yatırımcıların yüzünü güldürecek kazançlı icatlardı. Ac motoru Tesla’nın muhteşem bir icadı olup dünyayı değiştirmiştir. Ayrıca o veya bu nedenden dolayı patentini alamadığı veya almadığı bir çok icadı da vardır.

Tesla’nın finansal danışmanlığı yapmasının yanında kendi meraki için teknoloji araştırma ve geliştirme işinde çalıştığını biliyorum. Bu icatlarla ilgili pek bir bilgimiz yok. Tesla’nın icatları belli bir noktaya kadar sadece kendi amaçlarına ve çalışmalarına ışık tutuyordu. Çoğu fikrini projeye veya gerçeğe geçirecek vakti bulamamaktan yakınıyordu. O yüzden çoğu çalışmasını yarıda bırakmak zorunda kaldı. Proje ve çalışmalarından bazıları; çok yüksek güçte elektrikli süpürge (vacuum), roket motoru dizaynı, güneş enerjisi ve ışıkla ilgili deneyler....vb gibi o zamanlar 20.yüzyıla uymayan icat ve çalışmalardır. Buluşlarını basarak herkese dağıtırdı bu şekilde kendini terapi ederdi. bazı buluşlarını ise halka sunmadan veya patent işlemleri için değil, öylesine yazdı.

Tesla’nın bazı inanılmaz konularda çalışmaları vardı; bedava enerji, yerçekimsizlik, görünmezlik ve hatta zaman yolculuğu. Tesla zamanında bile ağza dahi alınmayacak kadar uçuk olan bu fikirler günümüzde de yaratıcılıktan ve hayal gücünden birhaber olan bilim adamlarınca lanetlenmiştir. Askeri haberalma’daki yıllarımda Tesla’nın çılgın fikirlerini temel alan bazı top secret çalışmalara ve araştırmalara şahit oldum. Amerika ve Rusya 1970lerin başından beri zerre ışınlı RF (radyo frekansı) silahlarını kullanıyorlar. Tıpkı Teslanın diğer çalışmalarını dünyanın kullandığı gibi.

Günümüzde Tesla’nın pek çok çalışması bir çok ülke tarafından araştırılıp geliştiriliyor. Bu Ar-ge çalışmalarını karşılamak için devletler karanlıkta kalan bütçelerini arttırmışlardır. Pek çok derin ve karanlık gizli projeler sivil bilim tarafından onlarca yıldır ve hatta yüzlerce yıldır araştırılıp geliştirilmektedirler. 1895’de küçük buluşlar büyük olaylara yol açardı. Nikola Tesla’nın göze batan ilk çalışması manyetik alanların döndürülmesi çalışmasıdır. Göze batan diğer bir çalışması da radyo frekansları ve elektrik enerjisinin atmosferde gönderilmesi çalışmalarıdır. Teslanın bu basit buluşu yıllar sonraki entrikalar, korkular ve felaketlerle anılan Philadelphia Deneyi ve Montauk zaman yolculuğu projelerine yol gösterecektir. Fakat bu top secret programlar bundan yıllar evvel ortaya çıkmıştı. Tesla zaman ve zaman yolculuğu üzerinde gerçeğe ulaşılabilecek çalışmalarda bulunmuştur.

Tesla, yüksek voltajlı elektrik ve manyetik alanlar kullanarak yaptığı çalışmalarda zamanın ve uzayın yarılabileceğini veya çarptırılabileceği ve böylece de diğer zaman boyutlarına kapı açılabileceğini gördü. Bu muazzam buluşun yanında, Tesla tehlikelerle dolu olan zaman yolculuğunu buldu. Tesla’nın zaman yolculuğuyla ilgili ilk çalışmaları 1895 Mart’ında başladı. New York Herald’dan bir gazeteci 13 Mart’ta gazetede şunları yazmıştır: Tesla ile küçük bir kafede tanıştık. 3.5 milyon voltluk elektriğe kapıldıktan sonra benimle el sıkıştı ve ” bu gece size iyi bir arkadaş olamayacağım. Az kalsın ölüyordum. Bir kıvılcım 3 fit öteden geldi ve beni sol omzumdan çarptı. Yardımcım akımı kapamasaydı ölmüş olurdum herhalde.” Tesla yankısal elektromanyetik yüklemeye maruz kaldı. Aynı zaman dilimi içinde kendini dışarıda buldu. Söylediğine göre geçmişi bugünü ve geleceği hepsini bir anda gördü. Fakat elektromanyetik alandan dolayı felç oldu ve kendine yardım edemeyecek bir hale geldi. Asistanı akımı keser kesmez Tesla’ya bir şey olduğunu anladı. Bu durum yıllar sonra Philadelphia Deneyi sırasında da olmuştu. Aslında gemicilerin başına gelen olay daha uzun sürmüştü ve sonu da felaktlerle bitmişti. Tesla’nın gizli deneyi Tesla kadar insancıl olmayan ellerde devam etti. Tesla’nın araştırmalarıyla ilgili bu kötü dedikoduları bir yana bırakıyoruz, umarım bir gün bu sırlar doğru bir şekilde tamamen ortaya çıkar.

Morgan'ın yardımı sona eriyor

1904 Mart'ı, Elektrik Dünyası ve Mühendisliği Dergisinde, Tesla, Kanada Niyagara Enerji firmasının telsiz enerji iletimi sistemini uygulamasını istediğini ve bunun için 10 milyon Volt'luk gerilimde 10.000 beygir gücü dağıtabilecek bir sistem kullanmayı istediğini açıkladı.
Niyagara Projesi asla gerçekleşmedi. Fakat, gösterişli Long Island'ın kaderine etki yaptı. Aydınlığa çıkmayan nedenlerle, J. P Morgan düşüncesini değiştirdi ve Tesla'nın para kaynağı aniden kurudu. Başlangıçta Tesla, Morgan'ın hemen hemen bitmek üzere olan işin tamamlanmasını sağlamayacağına inanmak istemedi, ama Morgan kararlıydı. Morgan'ın çekilme nedeni asla öğrenilemedi.

Mantıksız bir saygısızlık

Birinci Dünya Savaşı sırasında ulusal savunma adına çok saçma saygısızlıklar öne sürüldü. Garip bir nedene göre Long Island, Wardenclyffe'deki Tesla'nın şanlı kulesinin, A.B.D.'nin emniyetini tehlikeye soktuğuna ve tahrip edilmesi gerektiğine karar verildi.
Kablo bağlanarak yüksek yapıyı öne çekip, dengesini bozmak için yapılan boş teşebbüslerden sonra, en sonunda temeli dinamitlenerek devrildi. O zaman bile, kule çökerken parçalanmadı. Zedelenmeksizin yana yattı ve en sonunda parça parça söküldü.

Radyo frekans alternatörü

1890'da Tesla yüksek frekans alternatif akım üreteçlerini yapmıştı. 184 kutuplu olan bir tanesi 10 kHz'lik çıkış veriyordu. Daha sonra, 20 kHz'e kadar yüksek frekansları elde etti. Ancak on yıl kadar sonra 50 kW çıkışlı radyo frekans üretecini Reginald Fessenden geliştirdi. Bu makine, General Electric tarafından 200 kilo Watt'a çıkarıldı ve Fessenden'in ilk alternatörlerini kuran, çalışmasını kontrol eden adamın adı verilerek, Alexanderson alternatörü satışa çıkarıldı.
Hemen hemen dünya kablolarının çoğunu elinde tutan İngiliz işadamlarının, bu makineye ait patentleri elde etmek üzere olduklarını görünce, A.B.D. Donanmasının acele çağrısıyla "Radio Corporation of America (RCA)" şirketi kuruldu. Yeni firmanın 1919'da kurulmasıyla, Marconi Wireless Telegraph Co. of America firmasının güçlü fakat yetersiz, Marconi kıvılcımlı vericileri, çok başarılı olan Radyo Frekans alternatörleri ile yer değiştirdiler.
Birincisi N.J. New Brunswick'te kuruldu. 200 kilo Watt'da ve 21,8 kilo Hertz frekanslı titreşim oluşturdu ve ticari işte kullanıldı. Bu ilk, sürekli, güvenilir Atlantik aşırı Radyo servisi idi. Bu alternatörler, Tesla'nın kulesinin yerine, Radyo merkezinin tüm güçlerini sağladı. Böylece Nikola Tesla'nın Dünya çapında telsiz hayali, 30 yıl sonra, icat ettiği vericinin kullanılmasıyla yeniden gerçekleştirildi.

Radar ve Türbinler

Tesla, birçok alanlarda yaratıcı araştırmalara devam etti. 1917'de uzaktaki cisimlerin üzerine kısa dalga darbeleri gönderip, yansıyan kısa dalga darbelerinin bir flüoresan ekran üzerinde toplanmasıyla izlenebileceklerini açıkladı. Eğer bu radar değilse, neydi? Diğer bilim adamlarının varlıklarını keşfetmelerinden 20 yıl önce, kozmik ışınları açıkladı. 1929'a kadar çeşitli zamanlarda, buhar ve gaz için "kepçesiz" yüksek hızlı türbinler üzerinde çalıştı. Kolay öfkelenen Tesla ile, Edison Waterside Enerji Tesisi ve Allis Charmes Fabrikasındaki araştırmalarında onunla çalışan bazı mühendis ve yardımcıları arasında ortaya çıkan sürtüşme, aleyhine oldu. Bugün, düz rotorlu Tesla türbinlerinin sonucu hakkında hiçbir bilgimiz yoktur.
Yıllar geçtikçe, ondan, gittikçe daha az haber alınmaya başlandı. Bazen gazeteci ve biyografi yazarları onu arayıp röportaj yapmak istiyorlardı. Gittikçe garipleşti, gerçeklerden uzaklaştı, aldatıcı hayalciliğe yöneldi. Not alma alışkanlığı edinmemişti. Her zaman tüm araştırma ve deneylerine ait tüm bilgiyi aklında tutabildiğini iddia ve ispat etti. 150 yıl yaşamaya kararlı olduğunu ve 100 yaşının üstüne eriştiği zaman, araştırma ve deneyleri sırasında topladığı bütün bilgiyi etraflıca anlatarak, anılarını yazacağını söyledi. İkinci Dünya Savaşı sırasında öldüğü zaman, kasasına askeri yöneticiler el koydular ve kayıtların cinsine ait herhangi bir şey duyulmadı.

Tesla'nın kendine özgü bir tutarsızlığı da, kendisine iki şeref unvanı verildiği zaman ortaya çıktı. Birini reddetti. 1912'de Nikola Tesla ve Thomas Alva Edison'un 40.000 $'lık Nobel Ödülü'nü paylaşmaya seçildikleri açıklandı. Tesla, bu ödülü de reddetti. Her nasılsa, Edison'u sevenler tarafından kurulan AIEE Edison madalyasını 1917'de Tesla'ya layık görüldüğünde, bunu kabul etmeye yanaşabildi.

Kişilik

Tesla, yaklaşık 2 metrelik boyuyla kendi dönemine göre oldukça uzundu. Narin yapılı, beyaz tenli, mavi gözlü ve dalgalı kahverengi saçlıydı. Her zaman resmi giyinirdi.
Tesla saplantılı biriydi, garip huyları ve fobileri vardı. İşlerini üçerli gruplar halinde yapardı, ve numarası üçe tam bölünebilen bir otel odasında kalmak konusunda ısrarcıydı. Tesla mücevherden, özellikle inci küpelerden iğrenirdi. Temizlik ve hijyen konusunda çok titizdi. Yuvarlak nesnelere ve kendisininki dışında insan saçına dokunmaktan hoşlanmazdı.
Tesla güvercinlere özel bir ilgi duyardı. Parkta beslediği güvercinler için özel yemler sipariş eder ve güvercinlerin bazılarını otel odasına getirirdi. Hayvanları severdi.
Resmi yemekler dışında her zaman yalnız başına yemek yerdi, ve hiçbir koşul altında bir bayanla tek başına yemek yemezdi.
Tesla hiç evlenmedi. Bekar ve aseksüel olmasının bilimsel yeteneklerine yardımcı olduğunu düşünüyordu.

Tesla muhteşem şovmenlik yeteneğiyle tanınırdı. Buluşlarını ve deneylerini tıpkı bir sihirbaz gibi sanatsal bir şekilde tanıtırdı.

Kaynak:zamandayolculuk.com(Çetin Bal),Wikipedia

26 Eylül 2008 Cuma

Maksim Gorki



Aleksey Maksimoviç Peşkov, (Rusça: Алексей Максимович Пешков, daha çok bilinen adı ile Maksim Gorki (Максим Горький)), (d. 28 Mart 1868 – ö. 18 Haziran 1936). Sovyet/Rus yazar, sosyalist gerçekçi yazımın öncüsü politik eylemci.

Hayatı


Gorki, nakliyecilik yapan babasını 5 yaşındayken kaybeder, annesi yeniden evlenince doğum yeri olan Novgorod'a döner. 11 yaşında tamamen öksüz kalır ve anneannesi ve büyük babası tarafından Astrahan'da büyütülür. Masalları ile büyüdüğü anneannesinin üzerinde büyük etkisi vardır. Gorki yalnızca birkaç ay okula gidebilir. 8 yaşında çalışmaya başlar, bu sayede Rus işçi sınıfının yaşamını yakından tanır. Bir gemide bulaşıkçılık yaparken okuma merakı sarar. İlk gençlik yıllarını Kazan'da geçiren Gorki Aralık 1887’de intihar girişiminde bulunur. Sonraki 5 yıl boyunca değişik işlerde çalışarak, daha sonra yazılarında kullanacağı pek çok izlenimi edindiği büyük Rusya turuna çıkar. Gorki'nin daha sonra eserlerinde görülen güçlü betimlemeler ne kadar keskin bir gözlemci olduğunu gösterecektir.


1892 yılında Tiflis’de Kafkasya gazetesinde çalışmaya başladı. Yoksullukla ve acıyla dolu bir hayat sürdüğü için Rusça’da acı anlamına gelen Gorki takma adını kullanmaya başladı. 1895'te St. Petersburg'da yayınlanan bir dergide çıkan Çelkaş adlı öykü ile ünlendi. Ardından Yirmi Altı Erkek ve Bir Kız öyküsü yayınlandı. Ünü hızla yayıldı. Bu öyküler kadar başarılı olmayan bir dizi roman ve öykü daha yazdı. Gorki’nin 1898 yılında yayınlanan ilk kitabı Hikaye Denemeleri (Очерки и рассказы) çok beğenilir ve yazarlık kariyerinin başlatangıcı sayılır. İlk romanı Foma 1899'da basıldı. Bu dönemde sağlam bir olay örgüsü kuramaması ve yaşamın anlamı üzerine uzun felsefik tartışmalara girmesi romanlarının başarısını düşürür. 1906'da yazdığı ve Rus Devrimi'ne adadığı Ana en başarılı romanıdır. 1899-1906 arasında St. Petersburg'da yaşar. Gorki, Çar rejimine açıkça karşı çıkmış ve bu yüzden birçok kez tutuklanmıştır. Çarlık tarafından kontrol ve baskılara maruz kalmıştır. 1901'de Fırtına Kuşunun Türküsü isimli kısa şiiri yüzünden tutuklandı. Kısa sürede serbest kaldı, Kırım'a gitti.


Gorki birçok devrimci ile tanıştı. Lenin’le tanıştığı 1902 yılından itibaren aralarında yakın bir arkadaşlık oluşmuştur.


1902 yılında Rusya Edebiyat Akedemisi'ne seçilir. Ancak Çar II. Nikolas buna izin vermez. Anton Çehov ve Vladimir Korolenko bu tavrı protesto eder ve Akademiden ayrılır.
Başarısız olan 1905 Rus Devrimi sırasında Peter ve Paul Kalesi'nde kısa bir süre daha hapis kalır. Gorki Güneşin Çocukları adlı oyununu yazar.

Ekim Devrimi ve Gorki


Gorki 1905'de Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'ne resmi olarak üye olur ve bolşeviklerle beraber hareket eder.
1905 Devrimi'nde önemli bir rol oynayan Bilgi isimli bir yayınevi kurar. 1906'da ABD'ye seyahat eder aynı yıl Rusya'dan ayrılıp İtalya’da Kapri Adası'ndaki villasında yaşamaya başlar. 1913'te tekrar Rusya'ya döner ve Rusya'nın Birinci Dünya Savaşı'na girmesine karşı çıkar.
I. Dünya savaşı sırasında Petrograt'taki dairesi Bolşevik ofisi gibi çalışmaya başlar. Lenin’in devrim fikrini erken bulan Kamenev ve Zinovyev’in eleştirel yazıları Gorki’nin gazetesi Yeni Hayat’da basılır. Gorki de gazetesinde Bolşeviklerin iktidara el koymasını eleştirir. 1918'de Bolşeviklerin Vakitsiz Düşünceleri isimli makalelerini yayınlar.


Lenin Gorki ile dostluğuna zarar vermek istememiş bu dönem boyunca kendisini ikna etmeye çalışan uzun mektuplar yazmıştır.


Lenin'in Gorki'yle 1919'daki yazışmalarında Petrograd’ın boğucu havasının ve çevrenin onu kötü etkilediğini ve bir hava değişikliğine ihtiyacı olduğunu düşündüğünü yazmıştır.Bu mektuplarda Olayların Pentograd’dan göründüğü gibi olmadığını gelmek isterse bu tür bir ziyareti planlayabileceklerini yazmış, bu tür fikir ve davranışların hayatı kendisi için zorlaştıracağını söylemiştir.


Ancak Komünist Enternasyonal Dergisi'nde Gorki’nin yazdığı bazı yazıları yakışıksız bularak 31 Haziran 1920’de Politbüro’ya bu tür makelelerin Komünist Enternasyol’de yayınlanmaması gererektiğini belirten mektubunu göndermiştir. Bu yıllar Gorki ile Bolşeviklerin fikir ayrılıkları olarak tanımlanacak tartışmalarla geçmiştir. Zira devrimin hemen yapılması konusunda Lenin’le fikir birliğinde olmayan birçok parti üyesi bulunmaktadır. Ancak Gorki’nin Parti ile ilişkisinde tam anlamı ile bir kopukluk veya destekten bahsetmek mümkün değildir.


Ağustos 1921'de bir yazar arkadaşı ve Anna Ahmatova'nın kocası Nikolay Gumilyov'un Petrograd Çeka'sı tarafından monarşist görüşleri nedeni ile tutuklandığını öğrenir. Gorki arkadaşının bizzat Lenin tarafından bırakılmasını sağlamak için hemen Moskova'ya gider. Ancak Petrograd'a döndüğünde Gumilyov'un zaten öldürüldüğünü öğrenir. Ekim ayında tüberküloza yakalanır ve İtalya'ya göçer.


1921-1929 arasındaki yıllarını tekrar İtalya'nın Sorrento kentindeki villasında geçirmiştir. 1929'dan sonra SSCB'ni birçok kez ziyaret etmiştir. Haziran 1929'da Gorki Solovki'yi ziyaret etmiş ve batıda kötü bir üne sahip olan Gulap Kampı hakkında olumlu şeyler yazmıştır. 1932'de Stalin Gorki'yi ülkeye kesin dönüş yapmaya çağırmış ve ülkesinde büyük bir memnuniyetle karşılacağını garantilemiştir.


Aleksandr Solzhenitsin'e göre Gorki kendi ilgileri nedeniyle dönmüştür. Gorki’nin Faşist İtalya'dan geri dönüşü Sovyet zaferinin büyük bir propagandası olur. Gorki'ye Lenin Nişanı verilir ve eskiden milyoner Ryabuşinskiy'e ait olan ve şimdi Gorki Müzesi olan Moskova'daki malikaneye yerleştirilir. Şehir dışında da bir yazlık ev tahsis edilir. Moskova'nın büyük caddelerinden biri olan Tverskaya Caddesi'ne ve doğduğu şehire adı verilir. 1990’da şehrin adı tekrar Nizhni Novgorod olarak değiştirilecektir.
1930'larda dünyanın en büyük uçaklarından olan Tupolev ANT-20'ler de Maksim Gorki olarak isimlendirilmişlerdir.


Ancak Stalinist baskı arttıkça ve özellikle 1934 yılının aralık ayındaki Sergey Kirov Suikastı'ndan sonra Gorki Moskova'daki evinde bir nevi hapis hayatı yaşamıştır. Son dönem yapıtlarının hemen hepsinde devrim öncesi dönemi ele almıştır.

Ölümü


Aleksey Peşkov’un Mayıs 1935’deki ani ölümünü takiben Gorki de 1936 yılında Haziran ayında hayata gözlerini yumdu. Her ikisinin de ölümü şüphe altındadır. Zehirlendikleri iddia edilmiş ama bu hiç bir zaman ispatlanamamıştır. Gorki’nin cenaze töreninde tabutu taşıyanlar arasında Stalin ve Molotov da yer alacaklardır.


1938’de Buharin’in mahkemesinde Gorki’nin NKVD başkanı Yagoda tarafından öldürüldüğü itiraf edilmiştir.
Kaynak:wikipedia

20 Eylül 2008 Cumartesi

Marilyn Manson, gerçek adıyla Brian Warner, 1969' da Canton Ohio'da epey dindar bir ortamda dünyaya geldi. Ufak tefek zayıf Brian hemen her gün mahallede ki çocuklardan dayak yiyordu. 8 yaşındayken komşunsunun tacizine uğramıştı, ailesi de ona yardim amacıyla onu pahalı bir katolik okuluna gönderdiler. Bu sayede Brian daha da nefret edilen bir çocuk haline geldi. Her gün katolik dini üzerine dersler görüyor, çıkışlarda da dövülüyordu ve evde sapık bir büyükbabası vardi. Brian içinde biriken tüm öfke ve tepkiyle müziğe yöneldi. "Eğer o zaman müziği keşfetmeseydim şimdiki durumum çok daha farklı olurdu ve büyük ihtimalle çok daha karanlık. Jeffrey Damher ve Richard Ramirez gibi seri katillerin yaşamlarını okudum ve onları anlayabiliyorum. Onların nereden geldiklerini ve ne yaşadıklarını anlıyorum ve aramızdaki fark benim bir dereceye kadar kendimi ifade edecek bir çıkış yolu bulmuş olmamadan başka birşey değil. Onlar bunu yapamadılar. Belki de yaptığımız tek şey bir yardim ve ilgi çağrısıdır yalnızca, tek fark ise bu çağrının aldığı biçim." demiş Manson.



KURULUŞ



Grup müziğe 1989 yılında Spooky Kids adıyla başladı. Grubun ilk kadrosunda gitarist Daisy Berkowitz, bas gitarist Olivia Newton Bundy ve keyboard'da Zsa Zsa Speck bulunmaktaydı. Grup ilk kurulduğunda bir "drum-machine" kullanılıyordu. Gruba kısa süre sonra Pogo takma adını kullanan keyboard'çı Madonna Wayne Gacy ve bas gitarist Gidget Gein katıldı. Bu kadro ile demo albüm kaydettiler. 1991'de "drum-machine"in yerini Sara Lee Lucas aldı. Grubun asıl amacı insanları şaşırtmaktı. Bu yüzden konserlerinde ilginç kıyafetler girip, alevli gösterielrde bulunuyorlardı. Grup dikkat çekmeyi başarmıştı.Nine Inch Nails grubunun beyni Trent Reznor'un dikkatini çeken grup onun firması Nothing Records ile anlaştılar.



Portrait Of An American Family



Portrait Of An American Family albümünün kayıtları 1993'te bitti. Bu arada Marilyn Manson, bas gitarist Gidget Gein'in yerine Twiggy Ramirez'i aldı. Albüm ilk single Get Your Gunn ile birlikte iyi eleştiriler aldı. Turneden sonra Anton LaVey ile buluşan Manson "muhterem" anlamına gelen ve genelde rahipler için kullanılan "Reverend" unvanını aldı. Bir konser sırasında Sara Lee Lucas'ın baterisini yakarak onu gruptan atan Marilyn Manson, onun yerine gruba Ginger Fish'i aldı. Bu arada 1995'te Smells Like Children adlı EP'sini yayımlayan grup Sweet Dreams single'ları ile MTV'de sıkça gösterilmeye başladı ve büyük bir hayran kitlesi kazandı.



Antichrist Superstar



Grup bir kıyameti anlatacağını söyleyen MM yeni albümü Antichrist Superstar üzerinde çalışmaya başladı. Ancak grup elemanları arasında büyük sorunlar yaşanıyordu. Uyuşturucu kullanımı da büyük sorunlara neden oluyordu. Bu dönemlerde gitarist Daisy Berkowitz grubu bıraktı. Albümdeki çoğu gitarı bas gitarist Twiggy Ramirez çaldı. Daha sonra adı gruba Kabbala inancında ünyanın yaratılışı anlamına giren Zim Zum girdi. 1996'da yayınlanan albümün ve The Beautiful People single'ının başarısıyla da grup yaptıkları en büyük turneyi gerçekleştirdiler. Ancak grubun popüleritesi artarken de görünüşleri ve sözleri yüzünden tepkiler yağmaya da başlamıştı.Marilyn Manson: “Bu albüm kendileri için yarattıkları günahlardan dolayı Tanrının Amerika’ya gönderdiği ceza olacak, ve umarım ben Hristiyanlığı sona erdirmiş adam olarak anılacağım.”Marilyn Manson “Antichrist Superstar” ı Beatles’in “White Albüm”üne benzetiyor: “Oradakilerde hiç konserda çalınmamış, stüdyoda bestelenmiş şarkılardı. Bu albümde öncelikli şey tavrımızı ortaya koymaktı”



Mechanical Animals



“Mechanical Animals”da “Antichrist Superstar”ın içerdiği ruh haline göre white bir albümdü. Bu albümde Marilyn Manson kafayı uyuşturuculara takmıştı;. Ayrıca 10 yıldır simya ve tarot dersleri alan Manson bu yönünü albüme yansıttı.” Mechanical Animals”daki harfleri karıştırdığınızda karşınıza “Marilyn Manson is An Alchemical Man” cümlesi çıkıyordu. Manson’ın yeni imajı ise “Omega”ydı.Albüm kapağının Amerika’daki bazı müzik marketlerde sansürlenmesi bu albüme gelen en komik tepkiydi. Aslında bu albüm çok fazla saldırı da içermiyordu, hatta daha çok Marilyn Manson’ın kendisiyle ilgiliydi.Özellikle uyuşturucu sorunu ençok işlenen konuydu ki buna da en iyi örnek “Coma White” diyebiliriz.Mechanical Animals hazırlıkları devam ederken Marilyn Manson bir yandan da filmlerde roller almaya devam ediyordu. Kendi hayatını anlatan Long hard Road Out Of Hell adlı kitabı da yazmıştı. Albüm 1998'te yayınlandı. Albüm çıkmadan Zim Zum şarkı yazımında katkıda bulunmasına rağmen gruptan ayrıldı ve yerine John 5 geldi. Marilyn Manson, bu albüm sırasında adını Omega koyduğu ve David Bowie etkileşimli bir rock starı oynamaya başladı. 1999'da turne sırasında Columbine Lisesi katliamı yaşandı. Marilyn Manson da katil çocukları etkileyen bir rol model olmakla suçlandı. Baskılar yüzünden grup turneyi yarıda kesti ve uzun süre sahnelerden uzak kaldı.



Holy Wood



Baskılar yüzünden sessizliğe çekildi. Sadece 1999'da The Last Tour On Earth adlı bir konser albümü yayınladı. Marilyn Manson da stüdyoya çekilip yeni şarkılarla uğraşıyordu. 2000'de Holy Wood (In The Shadow Of The Valley Of Death) yayımlandı. Manson albümde, Columbine sonrası hissettikleriyle, Amerika popüler kültürünü eleştirmişti. Eleştirmenler tarafından çok beğenilse de albüm çok fazla satmadı.



The Golden Age Of Grotesque



Marilyn Manson, Holy Wood ile beraber kafasındaki üçlemeye son vermişti. Yeni albümde 1930'lar etkilerini yansıtma planları vardı. Bu sırada bas gitarist Twiggy Ramirez fikir ayrılıkları yüzünden gruptan ayrıldı ve yerine Tim Skold girdi. Tim Skold müzikal anlamda elektronik müziğe daha yatkındı ve onun etkisiyle Marilyn Manson müzikal anlamda biraz daha değişmişti. 2003'te çıkan The Golden Age Of Grotesque birinci sıradan listelere girdi. Turnesinde 1930'lara uygun olarak kıyafetler ve gösteriler kullanıldı. 2004'te grup bir Lest We Forget adlı "best of" yayımladı. Best of albümünden sonra gitarist John 5 da gruptan ayrıldı.



Eat Me Drink Me



5 Haziran 2007 'de grubun yeni albümü Eat Me Drink Me piyasaya sürüldü. Albümde Marilyn Manson'ın eşi Dita Von Teese'den ayrıldıktan sonra yaşadıkları yüzünden aşk temasının baskınlığı albümü öteki Manson albümlerinden ayırdı. Diğer bir farklı yön ise albümün Marilyn Manson ve Tim Skold ile beraber kaydedilmesiydi. Bu dönemde grupta 1990'dan beri keyboard çalan Madonna Wayne Gacy de gruptan ayrıldı. Albümün kaydedilmesinden sonra da Chris Vrenna keyboarda ve Rob Holliday bas gitara alındı. Grubun basçısı Tim Skold ise gitara geçti. Albüm Billboard listelerinde 8 numaraya kadar çıktı.şu sıralarda hayranlarını şoke edecek bir haberle asıl manson sevenlere little hornda söylediği gibi (EVERYONE WILL SUFFER NOW!)ızdırap çektireceğe benziyor.tim skoldla yollarını dostça ayıran manson şimdi twigyyle başladıkları gibi devam etmek ve sonlandırmak istiyor.twiggy gruba gitarist olarak döneceği için manson sevenler büyük şaşkınlıkla bekliyorlar...



Grup Elemanları ve İsimleri



Marilyn Manson - Vokal (1989'tan beri)

Twiggy Ramirez - Bas Gitar (2008'den beri)

Chris Vrenna - Keyboard (2007'den beri)

Ginger Fish - Bateri (1995'ten beri)

Rob Holliday - Gitar (2007'den beri)



Eski Elemanlar



Zsa Zsa Speck - Keyboard (1989 - 1990)

Olivia Newton Bundy - Bas Gitar (1989 - 1990)

Gidget Gein - Bas Gitar (1990 - 1993)

Sara Lee Lucas - Bateri (1990 - 1995)

Daisy Berkowitz - Gitar (1989 - 1996)

Zim Zum - Gitar (1996 - 1998)

John 5 - Gitar (1998 - 2004)

Mark Chaussee - Gitar (2004 - 2005)

Madonna Wayne Gacy - Keyboard (1990 - 2007)

Tim Skold - Gitar (2003 - 2008)



Kaynak:alternatifrock.net

18 Eylül 2008 Perşembe

Emeviler (661-750)

Emevi hanedanın kurucusu Muaviye, Mekkeli Kureyş kabilesine bağlı Ümeyye ailesinden geliyordu. Emeviler, ailenin adından dolayı Beni Ümeyye olarak da anılır. Muaviye, Hz. Ömer döneminde 641'de Şam valisi olmuş ve Suriye'yi denetimi altına almıştı. Muaviye, 656’da başa geçen Hz. Ali'nin halifeliğini tanımadı ve onu üçüncü halife Hz. Osman'ın öldürülmesinden sorumlu tuttu. Hz. Ali, Şam valiliğine bir başkasını atayınca da çekişme savaşa dönüştü. Muaviye, Sıffin Savaşı'nda (657) yenilmek üzere olan askerlerinin mızraklarına Kuran yapraklarını taktırdı v böylece Hz. Ali'nin ordusunu durdurdu. Halifelik sorununu savaşla değil hakeme başvurarak çözmeyi önerdi. Ne var ki Muaviye’nin hakemi Hz. Ali’nin hakemini ikna ederek Muaviye’yi halife ilan etti.Söylenen şudurki Hz.Ali'nin hakemi ile Muaviye'nin hakemi anlaşdıktan sonra Hz.Ali'nin hakemi orduların önünde yüzüğünü çıkartarak Hz. Ali'yi halifelikten aldım der.Aynı şeyi yapması beklenen Muaviye'nin hakemi masadan yüzüğü alır ve ben Muaviye'yi halife yaptım der.böyle ufak bir hile ile Hz. Ali halifelikten indirilmiş olur.Hz. Ali bu sonucu kabul etmemekle birlikte denetimindeki toprakları yavaş yavaş yitirdi ve bir süre sonra da öldürüldü.

Muaviye, Hz. Ali'nin 661'de öldürülmesinden sonra halifeliğini ilan etti ve böylece Emevi yönetimi başladı. Muaviye, halifeliğini tanımayanları sert bir biçimde bastırdı ve iç karışıklıklara son verdi. Ardından yeni fetihlere girişti. Emevi egemenliğini doğuda Hindistan sınırına, batıda Kuzey Afrika'ya, oradan da Güney İspanya'ya kadar yaydı. Yeni kurulan donanmayla 669-678 arasında Bizans’ın başkenti Konstantinopolis'i (İstanbul) ele geçirmek için seferler düzenlendi, ama başarılı olamadı. Muaviye 680’de öldüğünde ardında güçlü bir devlet bıraktı. Halifeliği dinsel önderliğin yanı sıra tam bir siyasal önderliğe dönüştürdü. Halifelik merkezini de kutsal topraklardaki Mekke’den Şam’a taşıdı. Artık halife bir kurul tarafından seçilmiyor, babadan oğula geçiyordu. Nitekim Muaviye’nin yerine oğlu I. Yezid halife oldu.

I. Yezid tahta çıktığında yeni bir halifelik sorunuyla karşı karşıya kaldı. Hz. Ali'nin küçük oğlu Hüseyin, halifeliğin kendi hakkı olduğunu ileri sürdü ve Yezid'in halifeliğini tanımadı. Yezid sorunu askeri yöntemlerle çözmeye karar verdi ve Hüseyin ile yandaşlarını 681’de Kerbela'da kıyıma uğrattı. Bu olay, İslam tarihindeki Sünni ve Alevi-Şii mezhep ayrılığını da kesinleştirdi. I. Yezid, yaklaşık üç yıl iktidarda kaldı, ama İslam tarihine en acımasız hükümdarlardan biri olarak geçti. I. Yezid'in ölümünden sonra 683’te oğlu II. Muaviye halife oldu. II. Muaviye’nin iktidarı yalnızca bir yıl sürdü. II. Muaviye ve önceki iki hükümdar, Ebu Süfyan’ın soyundan geldikleri için Süfyaniler olarak anılır.

II. Muaviye’den sonra 684'te I. Mervan halife olarak Emevi Devleti’nde Mervaniler dönemini başlattı. Emeviler en parlak dönemini I. Mervan’ın oğlu Abdülmelik döneminde (685-705) yaşadı. Bu dönemde Irak ve İran'daki ayaklanmalar bastırıldı. Hindistan ve Orta Asya'da yeni fetihlerle devletin sınırları genişletildi. Süleyman’ın halifeliği sırasında Bizans İmparatoru III. Leon'un 717'de Emevi ordusunu ağır bir yenilgiye uğratması, Emevi Devleti’nin gerileme döneminin başlangıcı oldu. Araplar arasında kabile çatışmaları yeniden başladı ve "Mevali" denen, Arap olmayan Müslümanların merkezi yönetime karşı hoşnutsuzlukları arttı. 707-720 arasında halifelik eden Ömer'in başlattığı yenileşme hareketleri de kalıcı bir sonuç getirmedi. Hişam döneminde (724-743), 732'de İspanya üzerinden Fransa'yı fethe girişen Emevi ordusu Poitiers'de (Puvatya) durduruldu. Emeviler Anadolu'da Bizans’a karşı üstünlüklerini de yitirdiler. Orta Asya'da Türkler, Kuzey Afrika'da Berberiler Emevi egemenliğine başkaldırdılar.

Son Emevi Halifesi II. Mervan döneminde (744-750) Abbasiler denetiminde gelişen muhalefet Emevi egemenliğini sarstı. Emevi Devleti’nin yıkılışında Ebu Müslim Horasani önemli rol oynadı. Sonunda Abbasilerin önderi Ebu'l-Abbas, Emevi egemenliğine son verdi ve Emevi hanedanının bütün üyelerini öldürdü. Bu kıyımdan canını kurtarabilen Abdurrahman, İspanya'ya giderek orada Endülüs Emevileri Devleti’ni kurdu.

15 Eylül 2008 Pazartesi

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin Askerî Tarihi

Sovyetler Birliği'nin askerî tarihi Bolşeviklerin iktidara geldiği 1917 Ekim Devrimini izleyen günlerde başlar. Yeni hükümet Rus İç Savaşı'nda değişik rakipleriyle başa çıkabilmek amacıyla Kızıl Ordu'yu kurdu. 1939'da Mançukuo ile Moğolistan arasındaki sınır anlaşmazlığında Moğolistan'ı destekleyerek Khalkha Nehri Hâdisesi'nde Mançukuo'yu sahiplenen Japonya ile çarpıştı. Molotov-Ribbentrop paktıyla Nazi Almanyası ile anlaşarak Polonya'nın doğu illerine saldırdı ve kuvvetlerini konuşlandırdı. Baltık Devletleri'ni, Romanya'dan Besarabya ve Kuzey Bukovina'yı ilhak etti. 1939-1940'ta Finlandiya'yı işgal etti. II. Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası'nı yenilgiye uğratan ana askerî kuvvet Kızıl Ordu'ydu. Savaştan sonra Almanya'nın doğu yarısı ile Orta ve Doğu Avrupa'daki birçok ülkeyi işgal etti, bunlar daha sonra Doğu Bloğu'nun uydu devletleri olmuşlardır.


Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri'ne rakip tek süper güç haline gelmişti. İki ülke arasında süregelen Soğuk Savaş, askerî kuvvetlerin artırılmasına, nükleer silah ve uzay yarışına neden olmuştur. 1980'lerin başında Sovyet silahlı kuvvetleri diğer tüm ülkelerden daha fazla birliğe ve nükleer silaha sahipti. 1991 yılında ekonomik ve politik faktörler nedeniyle Sovyetler Birliği çöktü.

Sovyet silahlı kuvvetleri beş ana kuvvetten oluşuyordu. Resmî önem sıralamasına göre ana kuvvetler şunlardı: Stratejik Füze Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri, Hava kuvvetleri, Hava Savunma Kuvvetleri, ve Deniz Kuvvetleri. Diğer iki Sovyet askerî birimi ise İçişleri Bakanlığı'na bağlı milis kuvvetler (MVD Birlikleri) ve KGB'ye bağlı Sovyet Sınır Muhafaza Birlikleri'ydi.Bu kurumlar ülkeden bağımsızdı..

Çarist ve devrimci geçmiş

Şubat Devrimi ile Çar devrilmiş ve yerine 1917'de Rusya Geçici Hükümeti'ni iktidara getirmişti. Bu geçici hükümet de 1917 Ekim Devrimi'yle yıkılacaktı. I. Dünya Savaşı'nda Doğu Cephesi'ne katılarak yorgun düşmüş olan Rus Ordusu parçalanma ve yıkılmanın son devrelerini yaşıyordu. Her ne kadar komuta kademesinde Bolşeviklerin nüfuzu güçlüyse de, subayların çoğu Komünizm'e şiddetle karşı çıkıyordu. Bolşevikler, Çarlık Ordusu'nu nefret edilen eski rejimin temel unsurlarından biri olarak gördüler ve bu orduyu kaldırarak yerine Marksist davaya bağlı yeni bir askerî kuvvetin kurulmasına karar verdiler. Dolayısıyla Çarlık Ordusu'nun çekirdeği Rusya Geçici Hükümeti Ordusu'nun ve daha sonra da Beyaz Ordu'nun çekirdeğine dönüştü. Beyaz Ordu Rusya dışındaki müttefik güçlerle (Japonya, Birleşik Krallık, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri) aralıklarla bağlantı kurarak Rus İç Savaşı sırasında Kızıl Ordu ile çarpıştı.

28 Ocak 1918'de Bolşevik Lider Vladimir Lenin Kızıl Ordu'nun kuruluşunu içeren kararı verdi. Kızıl Ordu 20.000 kişilik Kızıl Muhafızlar, 200.000 kişilik Baltık Filosu denizcileri ve bir avuç sempatizanın, Petrograd karargâhındaki askerlerle birleştirilmesiyle oluşturuldu. Lev Troçki ilk savaştan sorumlu komiser olarak görev aldı.

İlk Kızıl Ordu eşitlikçiydi ancak disiplini zayıftı[kaynak belirtilmeli]. Bolşevikler askerî rütbeleri ve selamlamayı burjuva gelenekleri olarak algıladığından bunları kaldırdı; askerler artık kendi liderlerini kendileri seçiyor ve hangi emirlere uyacaklarına dair oylama yapıyorlardı. Bu uygulama Rus İç Savaşı'nın (1918-1921) baskısı altında ortadan kaldırıldı ve rütbeler tekrar getirildi.

İç Savaş sırasında Bolşevikler Beyaz Ordu diye bilinen devrim karşıtı güçlerle olduğu kadar, yeni Bolşevik hükümetini devirmenin gerekli olduğunu düşünen Rusya'nın Birleşik Krallık ve Fransa gibi eski müttefikleriyle de çarpıştılar. Rakiplerine karşı elde ettikleri ilk zaferler sonrasında iyimserliğe kapılan Lenin, Sovyet Batı Ordusu'na Ober-Ost bölgesinden (Almanların işgal ettiği Rus Çarlığına ait bölgeler) ayrılan Alman Ordusu'nun yarattığı boşluktan yararlanarak batıya doğru ilerlemesi emrini verdi. Bu harekât yeni kurulan Ukrayna Halk Cumhuriyeti ile Belarus Halk Cumhuriyeti'ni içine aldı ve sonunda Çarlık Rusyası'ndan bağımsızlığını ilan edip yeni kurulmuş bir devlet olan, İkinci Polonya Cumhuriyeti'nin de Sovyetler tarafından işgaline yol açtı. Polonya'nın işgali ve Polonya-Sovyet savaşının başlatılmasıyla Bolşevikler hem yurtta hem de dünyada kapitalist güçleri en sonunda yeneceklerine dair olan inançlarını belirttiler.

Rus Ordusu'ndaki subayların tamama yakını soylu (dvoryanstvo) idi ve çoğunluğu Beyaz Ordu saflarına geçmişti. Bu nedenle İşçi'nin ve Köylü'nün Ordusu ilk başlarda deneyimli askerî liderlerin eksikliğini çekti. Buna çare olarak Bolşevikler 50.000 eski İmparatorluk Ordusu subayını Kızıl Ordu'yu komuta etmesi için silah altına aldı. Aynı zamanda profesyonel komutanların (resmî olarak askerî uzmanlar "voyenspets" diye adlandırılıyorlardı) sadakatini görmek ve eylemlerini kontrol altında tutabilmek için Kızıl Ordu birliklerine siyasî komiserler de atadılar. 1921 yılında Kızıl Ordu dört ayrı Beyaz Ordu'yu yenmiş ve iç savaşa karışan beş yabancı ülke birliğini durdurmuş ama Polonya cephesinde de gerilemeye başlamıştı.
Polonya kuvvetleri 1920 yılının Ağustos ayında başlattıkları Varşova Savaşı (1920) ile cesur bir karşı saldırıya girişerek süregelen Bolşevik zaferlerine dur diyebilmişti. Varşova'da Kızıl Ordu beklenmedik bir şekilde çok büyük bir yenilgiye uğrayınca savaşın seyri tamamen değişti ve Sovyetlerin 18 Mart 1921'de imzalanan Riga Antlaşması'nın aleyhine olan koşullarını kabul etmesine neden oldu. Bu, Kızıl Ordu tarihinin en büyük yenilgisiydi.

İç savaştan sonra Kızıl Ordu giderek profesyonellik düzeyi artan bir askerî kurum olmuştur. Beş milyon askerinin çoğuna silah bıraktırıldıktan sonra, Kızıl Ordu küçük düzenli bir kuvvet haline dönüştürüldü ve savaş zamanında kolaylık yaratması için bölgesel milis kuvvetleri oluşturuldu. İç savaş sırasında kurulan Sovyet askerî okulları, Sovyet gücüne sadık yüksek sayıda subay mezun etmeye başladı. Askerlik mesleğinin prestijini artırma çabası içindeki Parti, resmî askerî rütbeleri tekrar getirerek siyasî komiserlerin gücünü azalttı ve tek kişi tarafından komuta edilme prensibini sağladı.

Sovyet askerî doktrininin, ideolojisinin ve yapısının gelişimi

Parti hâkimiyeti

Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin ülkenin silahlı kuvvetleri üzerinde hâkimiyetini sağlayacak bir dizi yöntemi vardı. İlk olarak, belirli bir rütbeden itibaren ancak bir parti üyesi komuta seviyesine gelebiliyordu, dolayısıyla parti disiplinine tabiydiler. İkinci olarak en üst düzey askerî liderler sistematik bir şekilde partinin en üst kademelerine de katılıyordu. Üçüncü olarak da tüm silahlı kuvvetlere dağılmış olan siyasî komiserler ağı ile askerî eylemleri etkileyebiliyordu.
"Zampolit" denen bir siyasî komutan yardımcısı parti oluşumlarına öncülük ediyor ve askerî birlik içindeki parti siyasetini yürütüyordu. Askerlere Marksizm-Leninizm üzerine dersler veriyor, Sovyetler açısından dış olayları değerlendiriyor ve Parti'nin silahlı kuvvetlerden beklentilerini anlatıyorlardı. II. Dünya Savaşı'nı takiben Zampolit tüm komuta yetkisini kaybetse de, kendi birlik komutanının siyasî tavrı ve performansını bir üst siyasî subaya veya kuruma raporlama gücünü elinde tuttu.

1989 yılında tüm silahlı kuvvetler personelinin yüzde 20'yi aşkın bir bölümü parti ya da Komsomol üyesiydi. Bu oran subaylarda yüzde 90'ı aşıyordu.

Askerî karşı-istihbarat

Sovyet Ordusu tarihi boyunca Sovyet gizli polisi (Cheka, GPU, NKVD, ve diğerleri) tüm büyük askerî birliklerde bulunan Özel karşı-istihbarat bölümlerinin kontrolünü elinde bulundurdu. Bunların en iyi bilineni Büyük Yurtseverlik Savaşı (II. Dünya Savaşı) sırasında yaratılan SMERSH'tir (1943-1946). Her ne kadar bu özel bölümlerin komuta kadrosu bilinse de, bu kadroya ek olarak Cheka üyesi ve normal askerlerden oluşan gizli bir muhbir ağları da bulunuyordu.

Siyasî doktrin

Lenin ve Troçki'nin yönetimi altındaki Kızıl Ordu, Karl Marx'ın burjuvazinin ancak dünya çapında bir proleter devrim ile yenilebileceği söylemine bağlı olduğunu belirtmiştir. Bu amaçla Sovyet askerî doktrininin ilk evrelerinde yurtdışına devrimin yayılması ve dünya üzerindeki Sovyet etkisinin genişletilmesi yönüne ağırlık verilmiştir. Lenin, Marx'ın teorisi için deney olarak kullandığı Polonya işgalinde komşu Almanya'da bir komünist ayaklanma çıkması umudunu taşıyordu. Lenin'in Polonya seferinin tek sonucu Mart 1919'da Komünist Enternasyonal (Comintern)'in kuruluşu olmuştu. Bu örgütün tek amacı "mümkün olan her yoldan, silahlı kuvvetler de dahil, uluslararası burjuvazinin yıkılması ve devletin tamamen yokedileceği aşamaya geçiş süreci olarak uluslararası bir Sovyet Cumhuriyetinin kurulması için" mücadele etmekti.
Comintern ilkelerine uyarak Kızıl Ordu, Türkistan'ı Sovyet birliğinde tutmak için Türkistan'da çıkan Basmacı İsyanı'nı güç kullanarak bastırdı. 1921 yılında Gürcistan Demokratik Cumhuriyeti'ni işgal eden Kızıl Ordu, hükümeti devirdi ve yerine bir Sovyet Cumhuriyeti kurdu. Gürcistan'ın, daha sonra Ermenistan ve Azerbaycan ile zorla birleştirilmesiyle Sovyetler Birliği'nin üye devleti olan Transkafkasya Federal Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur.
Dünya komünizmi idealleri Rus İç Savaşı'nın çıkması nedeniyle genel olarak başarılı olamadı ve II. Dünya Savaşı'na kadar tekrar dünya komünizmi için çalışılmadı.

Ordu - Parti ilişkileri

1930'larda Joseph Stalin'in beş yıllık kalkınma planları ve sanayileşme hamlesi Kızıl Ordu'nun modernleştirilmesi için gerekli olan sanayi altyapısını kurmuştur. Avrupa'da savaş olması ihtimalinin artmasıyla Sovyetler Birliği muhtemel düşmanlarının güçlerine denk gelmesi için askerî harcamalarını üç katına, düzenli ordusunu da iki katına çıkarmıştır.
Joseph Stalin Sovyet askerî yapısına büyük katkısı olan ulusal sanayileşme hareketini başlattı. Ancak daha sonraları Büyük Tasfiye hareketiyle Kızıl Ordu'yu en deneyimli komutanlarından etti.
1937'de de ise Stalin Kızıl Ordu'nun en iyi askerî liderlerini ortadan kaldırmıştır. Ordunun kendi idaresine karşı bir tehdit oluşturmasından korkan Stalin aralarında birkaç mareşalin de bulunduğu binlerce Kızıl Ordu subayını hapse göndermiş ya da idam ettirmiştir. Bu uygulamalar, 1939–1940 arasındaki Sovyet-Finlandiya ve II. Dünya savaşlarında Kızıl Ordu'nun yeteneklerini büyük oranda azaltmıştır.


II. Dünya Savaşı'ndan sonra silahlı kuvvetlerin olağanüstü popülaritesinden korkan Stalin, Mareşal Georgy Zhukov'un rütbesini indirerek ülkeyi kurtarma onurunu tamamen kendisine atfetmiştir. Stalin'in 1953'teki ölümünden sonra Zhukov, Nikita Kruşçev'in güçlü bir destekçisi olarak tekrar ortaya çıkmıştır[kaynak belirtilmeli]. Kruşçev, Zhukov'u savunma bakanlığına atayarak ve tam bir Politbüro üyesi yaparak ödüllendirmiştir. Yine de Sovyet Ordusu'nun siyasî alanda çok güçlü olabileceği düşüncesiyle Zhukov 1957 sonbaharında beklenmedik şekilde görevlerinden alınmıştır. Daha sonraları ekonomik reform planlarını sürdürebilmek amacıyla konvansiyonel güçler için harcanan savunma giderlerinde kısıntıya giden Kruşçev silahlı kuvvetlerden iyice uzaklaşmıştır.

Leonid Brejnev'in iktidara geldiği yıllarda silahlı kuvvetlere geniş kaynakların ayrılmasıyla parti-ordu ilişkilerinin güçlendiği görülür. 1973 yılında, 1957'den beri ilk defa olmak üzere savunma bakanı tekrar Politbüro'ya girmiştir. Yine de profesyonel askerî güç tarafından tehdit edildiğini hisseden Brejnev silahlı kuvvetler üzerinde otoritesini kurabilmek için kendi etrafında bir askeri liderlik havası yaratmaya çalışmıştır.

1980'lerin başında parti-ordu ilişkileri silahlı kuvvetlere kaynak ayrımı konusu nedeniyle gerginleşmiştir. Ekonomik büyümenin tersine dönmesine rağmen, silahlı kuvvetler ileri konvansiyonel silahların geliştirilmesi konusunda çoğu sonuçsuz kalan tartışmalara girmiştir.

Daha sonra başa geçen Mihail Gorbaçov, devlet törenlerinde askeriyenin rolünü azaltmıştır. Ekim Devrimi'ni anmak için her yıl Kızıl Meydan'da yapılan askerî geçit törenlerinde, ordu temsilcilerini, Lenin'in anıtmezarında toplanan protokolün en son sırasına geçirmiştir. Gorbaçov, profesyonel askerlerin istekleri yerine, savunmada mantıklı ölçüde yeterli olmaya ve sivil ekonomik önceliklere önem vermeye çalışmıştır.

Askerî doktrin

Rus ordusunun I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş olması Kızıl Ordu'nun ilk yıllarındaki gelişmesini oldukça etkilemiştir. İngiliz ve Fransız orduları zafer kazandıkları stratejilerle yetinirken, Kızıl Ordu yeniden ortaya çıkan Alman silahlı kuvvetlerine paralel olarak yeni taktikler ve kavramlar geliştirip denemeye başlamıştır. Sovyetler kendilerini uygarlık tarihinde tek ulus olarak gördüklerinden önceki askerî geleneğe karşı hiçbir bağlılık duymuyorlardı. İdeolojileri yeniliğe izin ve önem veren bir ideolojiydi.

Bu yeni kaynakları kullanan 1930'ların Kızıl Ordusu düşman hatlarını yararak savaşı düşmanın geri hatlarına taşımak için tasarlanmış ve muazzam tank, uçak ve hava indirme birliklerinden oluşan formasyonlara dayalı çok gelişmiş bir hareketli savaş stratejisi geliştirmiştir.
Sovyet sanayisi bu tür operasyonları mümkün kılmak için gerekli olan tank, uçak ve diğer ekipmanı yeterli miktarda karşılayabilmiştir. Sovyet Ordusu'nun gücünü olduğundan fazla göstermemek için şu noktanın dikkate alınması gereklidir: 1941'den önceki Sovyet birlikleri aynı düzeydeki diğer orduların birliklerine göre denk ya da biraz daha kuvvetliyse de, muazzam savaş kayıpları ve savaş deneyimi sonucu yeniden yapılanma ile savaşın son yıllarında durum tersine dönmüştür. Dolayısıyla bir Sovyet tank kolordusu zırhlı araç gücü açısından bir Amerikan zırhlı tümenine karşılık geliyordu, ya da özel olarak güçlendirilmediyse bir Sovyet piyade tümeni genellikle bir Amerikan piyade alayına denkti.

Sovyetler, bir sonraki savaşın çok hızlı bitirileceğini, dolayısıyla savaş öncesi üretilen araç ve ekipmana bağlı olacağı yaklaşımını benimseyen Almanlarla aynı şekilde düşünmüyorlardı.Buna karşılık, savaş sırasında kara ve hava kuvvetlerinin tüm silahlarının tekrar tekrar üretilmesi gerektiğini varsaydıkları için silah üreten fabrikalarını geliştirmeyi tercih ettiler. Dört yıl süren bu savaş Sovyet varsayımının doğru olduğunu kanıtladı.

Kızıl Ordu'nun 1930'ların başlarında hareket gücü yüksek harekâtlara verdikleri önem, Stalin'in askerî liderleri de tasfiye etmesiyle sekteye uğramıştır. Yeni doktrinler devlet düşmanı ilan edilen subaylarla özdeşleştirildiğinden, verilen destek azaldı.Birçok büyük mekanize birlik dağıtıldı ve tankların çoğu destek görevi için piyadelere verildi. Alman blitzkrieg'i Polonya ve Fransa'da gücünü kanıtladıktan sonra Kızıl Ordu büyük mekanize birliklerini tekrar kurmak için çılgınca bir çaba içine girdi ancak 1941'de Wehrmacht saldırıya geçtiğinde bu görevi tamamlayamamıştı. Yalnızca kağıt üstünde güçlü gözüken muazzam tank kuvvetleri Barbarossa Harekâtı'nın ilk aylarında Almanlar tarafından yok edilmiştir.

Savaşın başlangıcındaki bu felaket sayılabilecek kayıplar karşısında Kızıl Ordu hatırı sayılır şekilde zırhlı birlik kuruluşlarını küçülttü ve en büyük tank birliğini tugay haline getirerek daha basit yönetim tarzına geçti. Yine de çarpışma deneyimi ile gelişen 1930'ların devrimci nitelikteki doktrinleri 1943'ten itibaren Kızıl Ordu'nun inisiyatifi ele almasıyla birlikte başarıyla kullanılmaya başlandı.

Kuruluşundan bu yana Kızıl Ordu her zaman, yüksek hareketli savaş gücüne önem vermiştir. Bu karar kendi tarihini oluşturan ilk savaşlardan etkilenerek verilmiştir (Rus İç Savaşı ve Polonya - Sovyet Savaşı). Bu iki savaşın da I. Dünya Savaşı'nın statik siper harbiyle yakından uzaktan ilgisi yoktu. Aksine küçük ama motivasyonu yüksek gruplar tarafından yapılan uzun menzilli harekâtlardan oluşuyordu ve bazen birkaç gün içinde yüzlerce kilometrelik ilerlemeler oluyordu.

Lenin'in Yeni Ekonomik Politikası nedeniyle 1920'lerde, kuruluş yıllarındaki gibi, Kızıl Ordu'ya ayıracak çok fazla kaynak yoktu. Stalin'in 1929'da başlattığı sanayileşme hareketiyle bu değişmiştir. Bu politika o güne kadar eşi görülmemiş fonların orduya aktarılmasına olanak vermek için kurulmuştur.

Sovyet Ordusunun pratik konuşlanması

Dünya savaşları arası dönem

Lenin'in ölümünü takiben Sovyetler Birliği Troçki ve "dünya devrimi" fikri ile Stalin ve "tek ülkede sosyalizm" fikrinin karşı karşıya kaldığı bir ardıllık savaşımı tuzağına düştü. Parti ve devlet bürokrasisi üzerindeki kontrolü ve gördüğü destek sayesinde Stalin başarılı taraf oldu ve Troçki savaş komiserliği görevinden 1925'te azledildi. Böylece devrimi yurtdışına ihraç etme politikasından vazgeçilerek, ülke olaylarına eğilindi ve olası bir düşman işgaline karşı ülke savunmasına önem verildi.
Troçki'nin siyasî ve askerî destekçilerinden bir an önce kurtulmak isteyen Stalin, 1935 - 1938 yılları arasında sekiz üst rütbeli generalin idamını emretti. Bunların arasında en önde gelen isim, Polonya'nın Sovyet işgalinin lideri ve Sovyet askerî tarihi içinde gelmiş geçmiş en yetenekli stratejistlerinden sayılan Mareşal Mikhail Tukhachevsky idi.

Stalin'in tecrit politikalarına ve Lenin'in ölümünü takip eden on beş yıl boyunca Sovyetler Birliği'nin sınırlarının değişmeden kalmasına rağmen, Sovyetler uluslararası alana müdahale etmeye devam ettiler ve Comintern'i kullanarak 1921'de Çin ve 1930'da Hindiçin Komünist Partilerinin kurulmasına önayak oldular. Bunlara ek olarak Kızıl Ordu İspanya İç Savaşı'nda Cumhuriyetçilere 1.000'in üzerinde uçak, 900 kadar tank ve 300 kadar zırhlı araç ile 1.500 kadar top, yüz binlerce silah ve 30.000 ton cephane yardımı yaparak önemli rol oynamıştır.

Stalin ile Franco'nun faşist kuvvetlerinin istekli destekçisi ve Nazi Almanyası'nın lideri Adolf Hitler arasında gittikçe artan gerginlik Sovyetlerin İspanyol İç Savaşı'na katılımını büyük ölçüde etkilemiştir. Nazi-Sovyet ilişkileri Hitler'in Doğu Avrupa uluslarına karşı kişisel nefreti ve faşizm ile komünizm süregelen ideolojik kan davası nedeniyle daha da kızgınlaşıyordu. 23 Ağustos 1939 tarihinde imzalanan Molotov-Ribbentrop Paktı Almanya ve Sovyetler Birliği arasındaki silahlı çatışmayı geciktirmiştir. Bu pakt ile Doğu Avrupa ikiye ayrılıyor ve Sovyetler Birliği ile Almanya'nın etkisine maruz kalıyordu. Bu paktın sonucu olarak II. Dünya Savaşı'nın açılış aylarında Kızıl Ordu Polonya'nın ve Beserabya'nın işgalini başlatmıştı.
Stalin Nazi saldırganlığından korkmaya devam ediyordu ve bu nedenle Almanya ile Rusya sanayi bölgesinin merkezi arasında tampon bölge oluşturması amacıyla 30 kasım 1939'da Finlandiya'nın işgalini duyurdu. Bunu takip eden Kış Savaşı Sovyet ordusunda büyük yıkıma sebep oldu. Stalin'in tasfiyelerinin acısını hâlâ hisseden ve sanayi ve entelektüel kaynaklardan yoksun kalan Kızıl Ordu 13 Mart 1940'ta imzaladığı ateşkes antlaşmasına kadar bir dizi gurur kırıcı yenilgiye tahammül etmek zorunda kaldı. Sovyet saldırganlığının doğrudan sonucu olarak Sovyetler Birliği 14 Aralık 1939'da Milletler Cemiyeti'nden ihraç edildi.

II. Dünya Savaşı

1939'da yapılan Molotov-Ribbentrop Paktı Nazi Almanyası ile Sovyetler Birliği arasında bir saldırmazlık antlaşması olmasının yanı sıra Polonya ve Baltık ülkelerinin nasıl paylaşılacağını da gösteren gizli bir protokole sahipti. 1939 yılındaki Eylül Seferi'nde iki gücün birlikleri Polonya'yı işgal etti ve paylaştı. 1940 Haziranı'nda da Sovyetler Birliği Estonya, Letonya ve Litvanya'yı işgal etti.

Barbarossa Harekâtı'nın açılış bölümünde Nazi Almanyası'nın 22 Haziran 1941'de Sovyet sınırını geçmesine kadar Kızıl Ordu'nun yetersiz yönlerini geliştirmek için çok az vakti vardı. Kış Savaşı'nda Sovyetlerin Finlandiya karşısındaki kötü performansı Hitler'i cesaretlendirdi ve Molotov-Ribbentrop Paktı'nı çiğneyerek Kızıl Ordu'ya sürpriz bir şekilde saldırdı. Savaşın ilk safhalarında Sovyet Ordusu geri çekilmeye ya da öldürülmeye veya yakalanmaya zorlanmıştır. Zaman kazanmak için toprak kaybına göz yumarken önemli kayıplar vermiştir.

Hitler Blitzkrieg tekniğini SSCB'ye uygulamak istemişti ama gerek sert iklim gerek Mussolinni'nin ordularının Yunan ve İngiliz yenilip Arnavutluk vede Bulgaristan'a çekilmesi vesilesi ile yardım göndermek zorunda kalması bu tekniği uygulamasını engellemiştir.Uyguladığı mükemmel savaş ekonomisi sayesinde ve sovyet halkının kahramanlığı ile Sovyetler Wehrmacht 'ın blitzkrieg 'ini yavaşlatmayı başararak 1941 yılında Nazi saldırısını Moskova'nın kapılarının hemen dışında durdurmuştur. Bundan sonra Kızıl Ordu kuvvetli bir karşı saldırıya girişerek düşmanı başkentten uzaklaştırmıştır. 1942'nin başında zayıflamış olan Mihver Devletlerin orduları Moskova'ya doğru yürüyüşlerini durdurmuş ve güneye Kafkasya ile Volga nehrine doğru ilerlemiştir. Bu saldırı da 1942 sonbaharında duraklamış ve geniş alana yayılmış düşmana karşı Sovyet kuvvetlerinin yokedici karşı saldırısına olanak vermiştir. Kızıl Ordu önemli sayıda Alman birliğini 1943 Şubat'ında biten Stalingrad Savaşı sırasında kuşatarak yok etti ve tüm savaşın seyrini tamamen değiştirdi. Harekâtın bu bölümünde her iki tarafın da muazzam kayıpları olmuştu ancak özellikle SSCB'nin Moskova ve Stalingrad Savaşlarında milyonlarca kaybı vardı.

1943 yazındaki Kursk Savaşı'nın ardından Kızıl Ordu stratejik inisiyatifi eline geçirdi. 1944 yılında Sovyet topraklarının tamamı Alman işgalinden kurtarılmıştı. Alman ordusunu Doğu Avrupa'dan çıkartan Kızıl Ordu Mayıs 1945'te Avrupa'da II. Dünya Savaşı'nı bitirecek olan Berlin Savaşı ile Mayıs 1945'te son saldırıyı başlatmıştır. Almanya'nın çoğu bölgesi ile SSCB'nin bazı bölgelerine saldırgan bir politika olan "kavrulmuş toprak" (scorched earth)[ taktiğinin sonucu olarak büyük ölçüde zarar verilmişti. Almanya yenilir yenilmez, Kızıl Ordu Japonya'ya karşı çarpışmalara katıldı ve kuzey Mançurya'da konuşlanan Japon birliklerine karşı 1945 yazında bir saldırı düzenledi. Kızıl Ordu beş milyon asker ve diğer tüm ülkelerin sahip olduğundan fazla tank ve top ile tarihin en kuvvetli kara ordusu olarak savaşı bitirdi. Kızıl Ordu'nun ismi Sovyet Ordusu olarak değiştirildi.Sovyet halkı nazi orduları karşısında ki kahramanca direnişiyle müttefiklerin 2. cepheyi geç açmasına karşın büyük zorluklarla dünya halklarını faşizmden kurtarmıştır.

Ama Wehrmacht'ın yenilmesinin bedeli yedi milyon asker ve on beş milyon sivildi. Yani savaş sırasında kayba en çok uğrayan ülke açık ara Sovyetler Birliği'ydi. Bunun tarihte bilinen askerî çatışmalar arasında en büyük insan ölümüne neden olan savaş olduğu düşünülür.

Soğuk Savaş ve konvansiyonel kuvvetler

II. Dünya Savaşı'nın sonunda Sovyetler Birliği'nin hazırda tuttuğu ordu 10 - 13 milyon kişiden oluşuyordu. Şüphesiz, Soğuk Savaş sırasında Kızıl Ordu herhangi bir ülkenin ordusundan çok daha kuvvetliydi. Almanya'nın teslim olmasının hemen ardından bu sayı beş milyona indirildi. Bu indirim Sovyet askerî yapısına olan ilginin azalmasından değil aksine daha modern ve hareketli bir silahlı kuvvetler yaratmak içindir. Bu politikanın sonucunda 1951 yılında AK-47 ortaya çıktı. Dört yıl öncesinden makineli tüfeklerin geliştirilmesiyle tasarlanan bu silah Sovyet piyadesine sağlam ve güvenilir bir kısa menzilli ateş gücü sağlamıştır. Bir başka önemli yenilik de 1967'de ortaya çıkan BMP-1'dir. BMP-1, dünya ordularında kullanılan ilk piyade savaş aracıdır. Bu yenilikler Soğuk Savaş sırasında Sovyet askerî operasyonlarının gideceği yönü belirlemiştir.
Doğu Avrupa ülkelerini Nazi kontrolünden kurtarmaya çalışan Sovyet birliklerinin çoğu Almanya'nın teslim olduğu 1945'ten sonra bile bulundukları bölgeden ayrılmamıştır. Sovyetler Birliği'nin batıdan gelebilecek olan bir işgale karşı zayıflığını düşünen Stalin bu askeri işgalden faydalanarak uydu devletler yaratmış ve Almanya ile Sovyetler Birliği arasında tampon bölge oluşturmuştur. Kısa sürede Sovyetler Birliği bölgede muazzam bir siyasî ve ekonomik güce ulaşmış ve yerel komünist partilerin iktidara gelmesinde aktif rol almıştır. 1948 yılına gelindiğinde yedi Avrupa ülkesi komünist hükümetler tarafından yönetiliyordu.
Bu genel durum karşısında, 1945 yılında Doğu Avrupa'nın geleceği konusunda Potsdam'da yapılan konferans sırasında Stalin ile ABD başkanı Harry S. Truman arasında çıkan anlaşmazlıktan Soğuk Savaş doğmuştur. Truman, Stalin'i Yalta Konferansı sırasındaki antlaşmalara ihanet etmekle suçladı. Doğu Avrupa'nın Kızıl Ordu işgali altında olması sayesinde Truman'ın Komünist ilerlemeyi durdurma çabalarına karşı koyan Sovyetler Birliği, Batı Bloğu'nun kurduğu NATO karşısında 1955 yılında Moskova'da Varşova Paktı'nı kurarak dengeyi sağlamaya çalıştı.

Sovyetler Birliği Macaristan ve Çekoslovakya'yı Sovyet müttefik sistemi içinde tutmak için 1956'da Macar devrimi sırasında ve 1968'de Prag Baharı 'nda ülke halklarının demokratikleşme isteklerini bastırmak için birliklerini kullandığında konvansiyonel askerî gücün hâlâ etkili olduğu da ortaya çıkmıştı. Sovyetler Birliği ve Batı 1948-1949'da Berlin Ablukası ve 1962'de Küba Füze Krizi gibi sıcak savaşa ramak kalan anlaşmazlıklarla yüz yüze kalmıştır. Her iki tarafın şahinleri brinksmanship (zorlama) politikalarına uyarak rakiplerini savaşın eşiğine gelene kadar zorlamışlardır. Bu davranış biçimi nükleer anlaşmazlık korkuları ve daha ılımlılar arasındaki détente (yumuşama) arzuları nedeniyle yumuşatılmıştır.
Kruşçev'in liderliğinde, 1956'da Cominform'un kaldırılmasıyla uzun zaman sonra Tito'nun Yugoslavya'sıyla Sovyetler'in ilişkisi düzelmişti[kaynak belirtilmeli]. Bu karar zaten Sovyetlerin komünizmin dünya çapındaki zaferini isteyen temel Marksist-Leninist mücadeleye sırtını döndüğünü hisseden komşu komünist devlet Çin Halk Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği'nin arasını daha da açtı[kaynak belirtilmeli]. Bu Çin-Sovyet görüş ayrılığı 1967'de Kızıl Muhafızlar'ın Pekin'deki Sovyet elçiliğini kuşatmasıyla patlak vermiştir. 1969'da da Çin - Sovyet sınırında anlaşmazlıklar yaşanmıştır.

Moskova ve Pekin'in siyasî güçleri arasındaki gerginlik 1960'ların ve 1970'lerin Asya politikasını önemli ölçüde etkileyecek ve 1978'de Ho Chi Minh'in Sovyet destekli Vietnam'ı Pol Pot'un Çin yanlısı Kamboçya'sını işgal ettiğinde ortaya Çin - Sovyet muhalefetinin yaratmış olduğu yeni bir bloklaşma çıkacaktı. Sovyetler saldırgan bir siyasî, ekonomik ve askerî yardım kampanyasıyla Vietnam ve Laos'un sadakatini sağladı[kaynak belirtilmeli]. Aynı taktik Sovyetler tarafından Afrika ve Orta Doğu'da ortaya çıkan devletlerin yeni hâmisi olma yarışında ABD ile başa çıkabilmesine olanak vermiştir. Yaygın silah satışları, AK-47 ve T-55 tankını İsrail ile Arap komşuları arasındaki günümüz savaşlarının sembolü haline getirmiştir.
1968'de deklare edilen ve Sovyetler Birliği'nin kapitalist güçler tarafından tehdit edilen sosyalizmi savunmak için diğer devletlerin içişlerine karışma hakkını resmi olarak bildiren Brejnev Doktrini de önemli bir gelişmedir. Bu doktrin, Afganistan'ın Sovyetler Birliği tarafından 1979'da işgal edilmesini haklı göstermek için kullanılmıştır. Sovyet kuvvetleri Afganistan'da CIA tarafından desteklenen müslüman mücahitler tarafından şiddetli direnişle karşı karşıya kaldılar. Gerilla taktiklerine dayanan ve asimetrik savaş ile mücadele veren bir düşman karşısında Sovyet savaş makinesinin yetersiz kaldığı ve sonuca götürücü zaferler kazanamadığı görüldü ve sonunda ABD'nin Vietnam Savaşı sırasında yaşadığı gibi içinden çıkılmaz bir duruma dönüştü. Yılda yaklaşık 20 milyar dolara (1986'da {{refGrauGress}) on yıl boyunca savaşıp 15.000 Sovyet kaybına yol açtıktan sonra Gorbaçov kamuoyuna başeğip 1989 başında Sovyet birliklerinin geri çekilmesini emretti.

Soğuk Savaş ve nükleer silahlar

Sovyetler Birliği "İlk Şimşek" (First Lightning) kod adlı ilk atom bombasını Hiroşima ve Nagazaki'nin bombalanmasından yalnızca dört yıl sonra 29 Ağustos 1949'da denedi. Bu denemeler, nükleer alandaki ABD tekelinin daha uzun süreceğini düşünen birçok batılı yorumcuyu şaşırtmıştır[kaynak belirtilmeli]. Kısa sürede Sovyet atom bombası projesine casusluk kanalıyla savaş zamanı Manhattan Projesi'nden birçok bilgi kaçırıldığı ve ilk bombanın Amerikan "Fat Man" modelinin büyük boyu olduğu anlaşıldı.1940'ların sonlarından itibaren Sovyet silahlı kuvvetleri nükleer silahlar döneminde Soğuk Savaş'a uyum sağlayarak stratejik nükleer silahlar konusunda Amerika Birleşik Devletleri'yle dengede kalmak için uğraştılar.Amerika Birleşik Devletleri'nin II. Dünya Savaşı sırasında atom bombası üretmesinden sonra Sovyetler Birliği çeşitli nükleer silahsızlanma planları önermiş olsa da, Soğuk Savaş sırasında tüm gücüyle nükleer silahları geliştirdi ve konuşlandırdı. 1960'larda ABD ve SSCB Antarktika'da silah konuşlandırılmasını ve atmosferde, dış uzayda, sualtında nükleer silah denemesi yapılmasını birlikte yasakladılar.

1960'ların sonunda bazı stratejik silah tiplerinde Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ile kabaca denk seviyeye gelmişti ve stratejik nükleer silah konuşlandırılmasının sınırlanması konusunu tartışmayı önerdi. Sovyetler Birliği ABD'nin anti-balistik füze sistemi geliştirmesini kısıtlamak ve MIRV araçlarını yerleştirme yeteneğini korumak istiyordu.

Sovyet-Amerikan Stratejik Silahları Kısıtlama Görüşmeleri (SALT)Kasım 1969'da Helsinki'de başladı. Mayıs 1972'de imzalanan geçici anlaşma varolan kıtalararası balistik füzelerin konuşlandırılmasını donduruyor ve denizaltından atılan balistik füzelerin artışını da düzenliyordu. SALT sürecinin bir parçası olarak da ABM antlaşması imzalandı.
SALT antlaşmalarına Batı'da genel olarak karşılıklı yok etme ya da caydırıcılık kavramlarının düzenlenmezi olarak bakılır. Her iki taraf da topyekûn imhaya karşı ortak zayıflıklarını tanımışlardır. Hangi devletin ilk füzeyi fırlattığının pek önemi yoktu. İkinci bir SALT antlaşması Haziran 1979'da Viyana'da imzalandı. Diğer maddelerin yanı sıra kıtalararası ve denizaltından atılan balistik füze rampalarına da bir tavan sayı belirlendi. İkinci SALT antlaşması, 1970'lerin sonunda ve 1980'lerin başında uluslararası gerginliğin tekrar artması nedeniyle ABD Senatosu tarafından hiçbir zaman onaylanmamıştır.

Bir zamanlar Sovyetler Birliği dünya üzerindeki en büyük nükleer silah gücüne sahipti. "Natural Resources Defense Council" tahminlerine göre 1986'da en yüksek değer olan 45.000 savaş başlığına ulaşıldı. Kabaca bunların 20.000'inin taktik nükleer silah olduğu sanılmaktadır ve Avrupa'da oluşacak olan bir savaşta bunların kullanılmasını öngören Kızıl Ordu doktrininin bir yansımasıdır. Geriye kalan 25.000 füze stratejik kıtalararası balistik füzedir. Bu silahlar hem saldırı hem de savunma amaçlı olarak değerlendirilir.

Askerî - sanayi kompleks ve ekonomi

Kruşçev ve Gorbaçov dışındaki tüm Sovyet liderleri 1920'lerden beri sivil ekonomi alanındaki yatırımlardan çok askerî üretime ağırlık verdiler[kaynak belirtilmeli]. Askerî üretime verilen bu büyük öncelik, askerî - sanayi tesislerinin sivil fabrikalardan daha iyi yönetici ekibine, iş gücüne ve hammaddeye sahip olmasına olanak verdi. Sonuç olarak Sovyetler Birliği dünyanın en gelişmiş bazı silahlarını üretti. 1980'lerin sonunda Gorbaçov önde gelen savunma sanayi yöneticilerini askerî sanayi ile aynı seviyeye gelebilmesi için sivil ekonomi sektörüne geçirdi.
Sovyetler Birliği'nde parti, hükümet ve askeriyenin bütünleşmesi en çok savunma amaçlı sanayi üretiminde belirgin hale geliyordu. Gosplan (Devlet Planlama Komitesi), gerekli kaynakları askerî sanayiye yönlendirmede önemli rol oynuyordu. Savunma Konseyi ana silah sistemlerinin geliştirilmesi ve üretimi konusunda kararlar veriyordu. Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin Merkezî Politbürosu'nun Savunma Sanayi Bölümü, Savunma Konseyi'nin iradesini tüm askerî sanayiyi kontrol ederek uyguluyordu. Hükümet içinde ise Bakanlar Kurulu başkan yardımcısı Askerî Sanayi Komisyonu'nun başkanı olarak birçok askeî bakanlığın, devlet komitesinin, araştırma ve geliştirme örgütlerinin ve silah tasarlayan ve üreten fabrikaların aktivitelerini koordine ediyordu.
1980'lerin sonunda Sovyetler Birliği'nin gayrisafi milli hasılasının %25'i savunma alanındaydı (o tarihte Batılı analizcilerin çoğu bunun %15 civarında olduğunu düşünüyordu.). Askerî - sanayi kompleksi Sovyetler Birliği'ndeki her beş yetişkinden birini istihdam ediyordu. Rusya'nın bazı bölgelerinde işgücünün yarısı savunma sanayi fabrikalarında çalışıyordu. (Karşılaştırıldığında bu değerler ABD'de gayrisafi milli hasılanın onaltıda biri ve işgücünün onaltıda biri idi.) 1989'da Sovyet nüfusunun dörtte biri ya orduda aktif olarak, ya askeri üretimde ya da sivillere askeri eğitimde yer alıyordu.

Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve askeriye

1980'lerin sonunda ve 1990'ların başındaki siyasî ve ekonomik kargaşa ortamı sonunda Varşova Paktı'nın dağılmasına ve Sovyetler Birliği'nin çökmesine yol açtı. Rusya'daki siyasi kaos ve ekonomideki hızlı liberalleşme askeriyenin gücü ve ekonomik desteği üzerinde oldukça olumsuz etki yaratmıştır. 1985'te 5,3 milyon askerden oluşan Sovyet Ordusu 1990'a gelindiğinde dört milyona düşmüştür. Sovyetler Birliği dağıldığında Rusya Federasyonu'na ait kuvvetler 2,7 milyon kadardı. Bu azalmanın hemen hemen tamamı 1989-1991 arasında gerçekleşmiştir.
Bu azalmaya ilk katkı Gorbaçov tarafından Aralık 1988'de açıklanarak başlayan tek yanlı ve geniş çaplı indirimdi. Varşova Paktı'nın çöküşüyle ve CFE anlaşmalarına uygun olarak bu indirimler devam etti. Glasnost politikasının kamuoyuna Sovyet Ordusu içindeki gerçek koşulları ve silah altına alınan askerlerin suistimal edilmesini açıklaması üzerine geniş çaplı bir şekilde silah altına alınmaya karşı direnç oluşması da bu düşüşün bir başka sebebidir.

1991 yılında Sovyetler Birliği çözülmeye doğru giderken ölen Sovyet sistemini ayakta tutmak uğruna Sovyet askeriyesi kendi gücüyle orantısız ve etkisiz bir rol aldı, Kafkaslar ve Orta Asya'daki çatışmaları ve kargaşayı bastırmayı denedi ama ne barışı ne de düzeni sağlamakta pek başarılı olamadı. 9 Nisan 1989'da MVD birlikleriyle beraber ordu Gürcistan'ın Tiflis kentinde yaklaşık 190 göstericiyi katletti. Bir sonraki önemli kriz Azerbaycan'da patlak verdi. 19-20 Ocak 1990'da zorla Bakü'ye giren Sovyet Ordusu, isyancı Cumhuriyet hükümetini düşürdü ve yüzlerce sivili öldürdü. 13 Ocak 1991'de Sovyet kuvvetleri Litvanya'nın Vilnius kentinde muhalif grupların elinde bulunan Devlet Radyo ve Televizyon Binası ile televizyon veri gönderi kulesini basarak 14 kişiyi öldürdü ve yaklaşık 700 kişiyi yaraladı. Bu baskın genel olarak çok aşırı bulunarak eleştirilmiştir.

Sovyet muhafazakârları tarafından devletin çökmesini engellemek için son çaba olan Ağustos Darbesi'nin en kritik anlarında bazı askerî birlikler Boris Yeltsin'e karşı hareket etmek için Moskova'ya girdiler, ancak Rus parlamento binasını saran kalabalık gösterici gruplarını bastırmayı reddettiler. Sovyet askerî liderleri, Gorbaçov ve Yeltsin ile aynı cepheye geçerek eski düzenin sonunu getirdiler.

31 Aralık 1991'de Sovyetler Birliği'nin resmî olarak dağılmasıyla birlikte Sovyet askeriyesi tamamen belirsizlik içinde bırakılmıştır. Bundan sonraki bir buçuk yıllık dönem içerisinde Sovyet ordusunun bütünlüğünü koruma ve Bağımsız Devletler Topluluğu'nun ordusu (BDT) haline dönüştürme çabaları sonuç vermemiştir. Düzenli şekilde Ukrayna ve diğer birlikten ayrılan cumhuriyetler içinde konuşlanmış birlikler yeni ulusal hükümetlerine bağlılıklarını bildirdiler; aynı zamanda yeni bağımsızlığını kazanan devletler arasındaki anlaşmalarla da askeriyenin malvarlığı pay edildi. 1992 mart ayı ortalarında Yeltsin kendisini Rusya'nın yeni savunma bakanı olarak atayarak askeriyeden artakalanlarla yeni Rus silahlı kuvvetlerini kurmak için önemli bir adım attı. Eski Sovyet komuta yapısının son kalıntıları da 1993 haziranında ortadan kaldırıldı.
Sonraki yıllarda Rus kuvvetleri Orta ve Doğu Avrupa'dan ve hatta Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan yeni cumhuriyetlerden çekildi. Çoğu yerde bu çekilme sorunsuz yaşanırken, Kırım'daki Sivastopol donanma üssü, Abhazya ve Transnistria gibi sorunlu bölgelerde Rus birlikleri yerlerini terketmediler.

1992 yılında Sovyet sonrası Rus silahlı kuvvetlerinin büyük bir düşüşe geçtiğini görmekteyiz. Buna, Rus ekonomisinin çökmesi, silah altına alınacak adayların olmaması ve birlikten ayrılan cumhuriyetlerdeki sanayinin kaybedilmesi neden olmuştur.

Nükleer silah stoklarının büyük çoğunluğu Rusya'da kalmıştır. Ayrıca Ukrayna, Belarusya ve Kazakistan da bazı silahlara sahip olmuşlardır. Nükleer silahların artması korkuları arasında, bütün bu silahların 1996'ya kadar Rusya'ya gönderildiği belgelendi. Bir zamanlar nükleer silahların konuşlandığı eski Sovyet Cumhuriyeti olan Özbekistan da dahil olmak üzere tüm bu ülkeler nükleer silahların sayılarının artırılmaması ile ilgili antlaşmayı imzalamışlardır.

Yabancı askerî yardım

Açık olarak katıldığı savaşların dışında Sovyetler Birliği Ordusu değişik ülkelerin iç olaylarında yer aldığı gibi başka ülkeler arasında geçen savaşlarda da nükleer güçler arasında doğrudan silahlı çarpışmaya girmeden stratejik kazancını artırmak amacıyla yer almıştır. Çoğu durumda bu, askerî danışmanlar ya da silah yardımı veya satışı olarak görülüyordu.

Wikipedia

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği



Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliği, (Rusça okunuşu - СССР) Sovyetler Birliği olarak da bilinir, Rus Çarlığı'nın 1917'deki Büyük Ekim Devrimi'yle yıkılmasından sonra aynı topraklar üzerinde kurulan ve 1991'e değin varlığını koruyan devlet.Avrupa'nın doğu kesimiyle, Asya'nın kuzey kesimi boyunca yayılan SSCB, son yıllarında 22.403.000 km²'lik yüzölçümüyle dünyanın en büyük ülkesiydi.Nüfus bakımından da 293.047.571 (Haziran 1991) kişiyle 3. sırada yer alıyordu.Aynı zamanda dünyanın başlıca siyasi ve askeri güçlerinden biri olan Sovyetler Birliği batısında Norveç, Finlandiya, Baltık Denizi, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan ve Romanya, güneyinde Karadeniz, Türkiye, İran, Afganistan, Çin Halk Cumhuriyeti, Moğolistan ve Kuzey Kore yer alıyordu. Kuzey ve doğu sınırlarını ise Kuzey Buz Denizi ve Büyük Okyanus çiziyordu.Birliğin başkenti Moskova, para birimi Sovyet Rublesiydi.

1917 Ekim Devrimi, başka bir deyişle Bolşevik İhtilali ile kurulan SSCB. Soğuk savaş sürecinde Amerika'nın karşısındaki güç konumunda idi. 1985 yılında Gorbaçov iktidarından sonra başlayan Glasnost ve Perestroyka ile başlayıp 6 yıl süren reformların ardından 1991 yılının sonunda Sovyetler Birliği resmen dağıldı ve tüm ülkeler bağımsızlıklarını ilan ettiler. Birliği oluşturan 15 devletten 12'si bir araya gelerek Bağımsız Devletler Topluluğu'nu oluşturdular.,

Tarihçe

1917’den 1991’e kadar SSCB çeşitli dönemlerden geçmiştir:-Devrimin hemen ardından Savaş Komünizmi olark adlandırılan dönem(1917-1921). Sovyetler’in düşmanı olan devletlerin rejimi yıkmak için kışkırtığı iç güçler ve onun yarattığı cephe gereksinimleri, yalnız büyük sanayinin değil, orta ve küçük sanayide ulusallaştırılır.-Bunu, Yeni İktisat Siyaseti(NEP) dönemi izler(1922-1928). İçte ve dışta ortaya çıkan güçlüklere karşın , sosyalist kesim yararına işleyen bir karama ekonomi dönemidir bu.-Nazi Almanyasının yenilgisiyle sonuçlanan savaşı ise, Sovyetler Birliği ile Batılı bağlaşıkları arasındaki temel aantlaşmazlıkların somut sorunlar halinde ortaya çıkması ve bunun sonucu olarak beliren Soğuk Savaş dönemi izler.



-Stalin’in 1953’de ölümü, 1956’da toplanan 20. Kongre ile yeni bir dönem başlar.-Kruşçef’in iş başından uzaklaştırıldığı 1964’ten 1983’e kadar uzanan ve Kosigin-Brejnev ortak yönetiminin, onları sonra Andropov ve Çernenko dönemleri izler.-Son dönem, Gorbaçov’un reformlarıyla Sovyetler’in çöküşüne zemin hazırlayan dönem olur.


1917’den 1991’e kadar SSCB çeşitli dönemlerden geçmiştir:-Devrimin hemen ardından Savaş Komünizmi olark adlandırılan dönem(1917-1921). Sovyetler’in düşmanı olan devletlerin rejimi yıkmak için kışkırtığı iç güçler ve onun yarattığı cephe gereksinimleri, yalnız büyük sanayinin değil, orta ve küçük sanayide ulusallaştırılır.-Bunu, Yeni İktisat Siyaseti(NEP) dönemi izler(1922-1928). İçte ve dışta ortaya çıkan güçlüklere karşın , sosyalist kesim yararına işleyen bir karama ekonomi dönemidir bu.-Nazi Almanyasının yenilgisiyle sonuçlanan savaşı ise, Sovyetler Birliği ile Batılı bağlaşıkları arasındaki temel aantlaşmazlıkların somut sorunlar halinde ortaya çıkması ve bunun sonucu olarak beliren Soğuk Savaş dönemi izler.-Stalin’in 1953’de ölümü, 1956’da toplanan 20. Kongre ile yeni bir dönem başlar.-Kruşçef’in iş başından uzaklaştırıldığı 1964’ten 1983’e kadar uzanan ve Kosigin-Brejnev ortak yönetiminin, onları sonra Andropov ve Çernenko dönemleri izler.-Son dönem, Gorbaçov’un reformlarıyla Sovyetler’in çöküşüne zemin hazırlayan dönem olur.

Siyasal Sistem


Sovyetler Birliği’ndeki iki temel unsuru vardı :

-Sovyetler Birliği çok uluslu federal bir devlettir.
-Sovyetler Birliği, bir sosyalist demokrasi’dir.

Çok Uluslu Devlet

Rus Çarlığı, sınırları içerisinde birbirinden ırk, dil, din bakımından farklı toplulukları barındırırdı. Bunların arasında Ruslar diğerlerini yönetir konumdaydı. Büttün bu halkları merkezi otoriteye bağlı kılabilmrk için ruslaştırma politikası izlenirdi. Dverimden sonra diğer uluslar Ruslarla eşit konuma geldi. Bağımsızlıkları kabul edilen uluslar federalizm ilkeleri içinde biraraya getrildi. Sovyetler Birliği, 15 birlik cumhuriyetin meydan gelmekteydi. Ayrıca bunların içinde özerk cumhuriyet, eyalet ve bölgeler vardı. Cumhuriyetlerden her biri, federal devletin yetkisne girmeyen konularda bağımsızdı. Feberal devletin yetkileri arasında: -Sovyetler Birliği’nin uluslarası ilişkileri ile savunulması; -Sovyetler Birliği’nin iç örgütlenişi; -Ekonominin genel yönetimi; -Hukuksal örgütlenme ile kültürel örgütlenmenin genel yönetimi;

Sosyalist Demokrasi


Devlet iktidarının temel kurumu, iki meclisli Yüce Sovyet’ti. Bu meclislerden biri (Birlik Sovyeti)Sovyetler Birliği’ndeki halkların bütünü temsil eder, ötekisi (Ulusal Topluluklar Sovyeti) ise federe cumhuriyetleri ve özerk bölgeleri. Yüce Sovyet bir yasama organıdır. Yürütme organını oluşturan Bakanlar Kurulu’nu seçen de bu Yüce Sovyettir. Sovyetler Birliği’nde, Batı demokrasilerinde çeşitli biçimlerde uygulanan güçler ayrılığı ya da görev bölünmlerine benzeyen bir durum yoktu. Güçler birliği ve dikey bir yetki paylaşımı vardı. Bütün yetki Yüce Sovyet’in elindeydi. Prezidyum, ondan aldığı yetkileri onun adına kullanıyordu. Bakanlar Kurulu da alına kararları uyguluyordu


Tek Parti Anlayışı

Batı demokrasilerinden farklı olarak, sovyet demokrasisi tek partiliydi. Bu parti, Sovyetler Birliği Komünist Partisi adını taşırdı. Komünist Parti’nin kendi kongrelerindeki kararları, Sovyetler Birliği’nin siyasal yaşamında bir aşama niteliği taşırdı. Devlet mekanizmasının gerçek dinamosu bu partiydi.


Özgürlüklerin Anlamı

Sovyetlerde özgürlüklerin anlamı Batı’dakinden farklıydı. Marksist anlayışa uygun olarak, özgürlükler, soyut ve mutlak veriler olarak değil, toplum yapısında belli bir sürece göre yapılcak değişikliklerle gerçekleşcek şeyler olarak kabul edilirdi.



Sovyet Yönetimi


Sovyet Cumhuriyetleri


1977 Anayasasına göre SSCB, ulusların kendi yazgılarını özgürce belirlemeleri ve hak eşitliğine sahip Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri’nin özgürce birleşmesine dayalı sosyalist federalizm ilkesi temeli üzerinde kurulmuş ve onbeş egemen feder cumhuriyet kapsayan birleşik federal çokuluslu bir devletti. Federe cumhuriyetlerden herbirinin, Birlik Anayasası temeline dayalı ve ulusal özelliklerine göre düzenlenen kendi anayasası ve yüksek devlet erki organları vardır: Yüksek Sovyet. Yüksek Sovyet Predizyumu, Bakanlar Konseyi, Yüksek Mahkeme, Emekçi Temsilcileri sovyetlerive onların yürütme komiteleri. Her
Cumhuriyet’in Yurttaş ve Ceza Yasası, İş Yasası vb de içlerinde yasaları, ulusal marşı, bayrağı ve başkenti vardır. Her cumhuriyet yapancı bir devletle doğrudan ilişkiye geçme, antlaşma imzalama, dimlomatik temsilci değiş-tokuşunda bulunma ve SSCB’den ayrılma hakkına sahiptir. Kimi birlik cumhuriyetlerinin içinde özerk cumhuriyetler yeralır. 20 Özerk Cumhuriyet’ten 16’sı RSFSC’de, 2’si Gürcistan’da, 1’i Özbekistan’da, 1’i de Azerbaycan’dadır. Özerk cumhuriyetler, federe cumhuriyetin bütünleyici parçası olan bir siyasal oluşumdur; herbirinin kendi anayasası ve yüksek erk organları vardır ve toprakları Özerk Cumhuriyet’in kendi onayı olmaksızın değişikliğe uğratılamaz. Toplamı 8 tane olan özerk bölge bölgelerden 5 RSFSC’de, 1’i Gürcistan’da, 1’i Azerbaycan’da, 1’i de Tacikistan’dadır. Bunlar, yönetsel özerklikten yararlanan ulusal ve mekansal oluşumlardır. 10’u RSFSC’de 1’i Gürcistan’da, 1’i Azerbaycan’da, 1’de Tacikistan’da yeralan özerk topraklar ise, ulusal azınlıklara ayrılmıştır. 1977 Anayasası’na göre SSCB tüm halkın sosyalist devletidir. Tüm erk halka aittir.




Halk temsilcileri

Halk devlet erkini, SSCB’nin siyasal temelini oluşturan Halk Temsilcileri Sovyetleri aracılığıyla yürütür. Devletin diğer organlarının tümü, Sovyetler’in denetimine tabidirve onlara karşı sorumludur. Devletin örgütlenmesi ve etkinliği, demokratik merkeziyetçilik ilkesine uygun olarak gerçekleşir. Bir başka deyişle, devlet erki organlarının tümü seçimle gelir ve etkinlikleri konusunda halka hesap vermek zorundadırlar; üst organların kararlarını alt organlar uygulamak durumundaır. Devlet yaşamındaki en önemli sorunlar halkın tartışmasına açılır ve bu konularda halk oylamasına gidilir. Anayasa’ya göre siyasal sistemin gelişmesindeki ana yönelim, sosyalist demokrasinin sürekli derinleştirilmesidir. SSCB’nin siyasal temelini oluşturan Halk Temsilcileri Sovyetleri, hem yasama, hem de yürütme erkine sahiptir. Etkinlik gösterdiği bölgede Sovyetler yalnızca yasa çıkarmakla ve karar almakla kalamaz, aynı zamanda siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel gelimeye ilişkin her sorun konusundaki kararları yürütürler. Her halk temsilcinin, Sovyet’im etki alanındaki devlet kurumlarının tümünü, işletmeleri, devlet çiftliklerini ve kolhozları denetleme yetkisi vardır; Sovyet içinde yürüttüğü çalışmalar konsunda da, seçmenlerine rapor vermek durumundadır. Çalışmaları konsunda seçmenlerin çoğunuşu kendisini yetersiz görürlerse, diledikleri zaman onu görevdenalır bir başkasını seçebilirler. Her Sovyet kendi etkinli alanında en yüksek otoriteye sahiptir ve Sovyetler’in tümü tek bir devlet otoritesi sitemi oluşturur. Bu sistem, SSCB Yüksek Sovyetini, 15 Birlik Cumhuriyei’nin yüksek sovyetlerini, 20 Özerk Cumhuriyeini ve 59.991 yerel Sovyeti kapsar. Her Sovyette devlet yönetim organları olark hem Bakanlar Konseyleri, hem de Yürütme Komitelri vardır.

Merkezi

SSCB Yüksek Sovyeti iki meclisten oluşur: Birlik Sovyeti ve Milliyetler Sovyeti. Her iki mecliste de 750 üye vardır ve her iki meclisin de yasa önerme gücü eşittir. Bir yasa her iki Mecliste çoğunlukla kabul edildiğinde yürürlüğe girer. Birlik Sovyeti’ne tüm halkın nüfusunun eşit biçimde temsilci seçtiği bir organken (300.000 kişiye bir temsilci); Milliyetler Sovyeti’ne seçilecek üye sayısı, Birlik Cumhuriyetleri için 32, Özerk Cumhuriyetler için 11, Özerk Bölgeler için 5, Özerk Topraklar için 1 olarak önceden saptanmıştır. SSCB Yüksek Sovyeti, genellikle yılda iki kez ve iki-üç gün süreyle toplanır. Ne ki her toplantıdan önce ve sonra milletvekili komisyonlarının ve sürekli organ olan Yüksek Sovyet Prezidyumu’nun çalışmaları nedeniyle yoğun bir yasama etkinliği gösterirdi. Yüksek Sovyet toplantıları arasındaki dönemde Prezidyum, komisyon çalışmalarını eşgüdümlü kılar, milletvekillerinin etkinliklerine yardımcı olur ve devlet başkanlığı işlevlerini yerine getirir. 39 üyeli Prezidyum her iki meclisin ortak toplantısında seçilir. Her meclis, yönetim dallarına ve etkinlik alanına göre uzmanlaşmış 16’şar milletvekili komisyonu oluşturur. Bu 32 komisyonda yaklaşık 1.000 milletvekili görev alır. Birlik Cumhuriyetleri’nin ve Özerk Cumhuriyetlerin Yüksek Sovyetleri, her cumhuriyetin en yüksek devlet organlarıdır. Tek meclisten oluşurlar ve seçimleri 5 yılda bir yapılır. Milletvekili sayısı cumhuriyetin nüfusna bağlıdır. Örneğin; RSFSC Yüksek Sovyet’inde 975, Türkmensitan Yüksek Sovyeti’nde 330 üye vardır. Yerel sovyetler, belli bir yönetsel birimde devlet otoritesini uygylaralar. İkibuçuk yılda bir seçim yapılır ve yaklaşık 2.300.00 temsilci belirlenir.


Sosyal Tablo


Sosyalist ilkelere dayanan üretim biçimi ve ilişkileririnden dolayı Sovyetler Birliği'nde toplum, bütün kurumlarıyla Batı'dakinden farklı bir toplum yapısı olarak ortaya çıkmıştı.

Sınıfsız Toplum

Sovyetler Birliği'nde, devrimden önceki eski sınıf ve zümreler kalmamıştı; "Soylular" sınıfı bütünüyle ortadan kalkmıştı; "Ruhban" ise, sosyal planda sadece bir meslekti; "Burzuvazi" bütün biçimleriyle tasviye edilmişti. Sovyetler Birliği'nde bir işçinin, bir mühendisin, bir opera sanatçısının topluma verdiklerinin birbirinden farklı şeyler olduğu kabul edilir ve buna göre emekleri karşılanırdı. Bu farklılıklar bir takım sınırlamalara bağlıydı:* Spekülasyon yoluyla kazanç elde etmek olası değildi. Çünkü, Sovyetler Birliği'nde borsa veya tahvil piyasası yoktu.* Zorunlu gereksinim maddelerinin fiyatları düşük, onun dışında kalanların fiyatları ise yüksek tutulmuştu. Böylece herkes, kısa dönemde zorunlu gereksinimleri karşılandığına ve onun dışında kalanların satın alınması da büyük tasarrufları gerektirdiğine göre, para biriktirmek büyük bir önem taşımamaktaydı.* Bireyin sosyal planda yükselme olanakları -hekese açık eğitim örgütü ile- geniş ölçülere vardırılmıştı. Bir işçi ya da köylü çocuğu kapitalist ülkedekilerden daha kolaylıkla istediği mesleğe sahip olabilirdi.

Aile, Kadın ve Çocuk

1917 Ekim Devrimi’nden hemen sonra, aile kurumu parçalanır duruma geldi: Bir yandan, bütün baskınların ortdan kaldırılması ve özgür aşkı savunan bazı anarşistler, öte yandan toplumun içinde bulunduğu iktisadi ve sosyal koşullar, aileyi bir süre sarstı ve hıpladı. Evlenme ve boşanma işleri yalınlaştırıldı. Çocuk aldırmak srbeste bırakıldı. Zamanla, koşullar iyileştikçe, ailenin güçlendirilmesine önem verildi: 1936’da çocuk düşürmek yasaklandı ve aynı zamanda gebe kadınlara devletin ilgisi ve yardımı artmaya başladı. 1944 yılında aile ile ilgili olarak çıkarılan bir kanunla, evlenme kurumuna verilen değer arttı. Bunun dışında evlilik dışı olan çocuk ve anası maddi ve manevi olarak korundu ve yardım gördü. Kadın, bütün üretim faaliyetlerine katılmaktadır: Kdınlar, kolhozlarda, tarımsal yaşamda çok etkin rol oynarlardı, maden ve sanayide çalışanların %30’da kadındı. Sovyetler Birliği’nde yüksek bir nüfus artışı vardı. Başta, bu doğumların fazla olmsından ileri geliyordu. Çocuk, devletin ücretsiz doğumevlerinde doğardı. Çocuğun bakımına, çok sayıda kreş ve çocuk bahçesiyle devlet destek olurdu. Kreş ve çocuk bahçeleri kentlerden köylere ve kolhozlara kadar yayılmıştı.

Eğitim ve Bilimsel Araştırma

Çarlık Rusyasında çocukların ve yetişkinlerin hemen hemen beşte dördü okuma olanaklarından yoksundu. Rusya’da yapılan 1897 genel nüfus sayımına göre, dokuz yaşında ve daha yukarı yaşta olup okuma yazması olmayanların oranı, nüfusun %76’sını buluyordu. Kadınlarda %88’e yükseliyordu bu oran Ekim Devrimi’nden sonra, eğitim sorununa, rejimin gelişmesi ve sağlamlaşmasında doğrudan katkısı olan bir sorun olarak bakıldı. Sovyetler Birliği’nin son dönemlerinde okuma yazma bilen insan sayısı %100 yaklaşmıştı. Eğitim tamamıyla lailti. Okullarda dinsel eğitim yasaklanmıştı. 14 yaşına dek kişinin bütün eğitim masraflarını devlet karşılardı. Yüksek öğretimde, geniş bir burs sistemi uygulanırdı. Üniversite ögrencilerinin dörtte üçü civarı devletten burs alırdı. Üniversite öğrencilerinin yarıya işçi ve köylü çocuklarıydı.

Din

1919 Ocağında, Sovyet rejimi devletle kiliseyi birbirinden ayırdı. Ne var ki, uygulamada, Çarlık rejimini tutan bir kısım ruhban, sert yaptırımlarla karşılaşırken. Militan Tanrıtanımazlar Derneği’nin öncülüğünde yoğun bir din aleyhtarı propaganda yürüttü. Olaylar, 1924’da yatıştı, 1929 yılında, bir dine inananların taplantı ve dernek kurmaları kabul edildi. 1943’da Ortdoks Kilisesinin kendisine patrik seşmesi ve ruhani mecli kurmasına müsaade edildi. Sovyetler Birliği’nde, kilise ve devlet arasındaki ilişkiler özel bir kurum tarafından düzenlenirdi.

Ekonomi

Merkezi sosyalist plana dayalı bir ekonomiye sahip olan SSCB'nin ekononik temelini üretim araçlarının sosyalist mülkiyeti oluşturur. Dünyanın ABD'den sonra ikinci büyük ekonomik gücüne sahip SSCB'de işsizlik ve enflasyon yoktur.

Tarım ve Hayvancılık

SSCB'DE tarım önemli etkinlik alanlarından birini oluşturur. Etkin nüfusun %15'lik bir bölümünün çalıştığı tarımda, ana işletme biçimleri, kolhozlar ve savhozlardır. 1981'de 1/3,3 milyon hektar toprağı işleyen 25.900 kolhoz ve 327,5 milyon hektar toprağı işleyen 21.600 savhoz vardır. Tarım yapılan toprakların %60'ının riskli topraklarda yer alması, tarım üretiminde öngörülen hedeflere ulaşılamamasına yol açmaktadır. Tarım alanlarının önemli bir bölümü buğday ekimine ayrılmaktadır.

Hayvancılık

Tarımsal etkinlik içinde önemli bir yertutan hayvancılık alanında kolhoz ve sovhozların yanısıra buralarda çalışanların sahip oldukları bireysel topraklarda yapılan üretim de önem taşır. Nitekim sığır üretiminin%43,2’si kolhozlarda, %35,8’’i sovhozlarda, %21’i özel bahçelerde; domuz üretiminin %43’2’si kolhozlarda, %34,5 sovhozlarda , %22,3’ü özel bahçelerde; koyun üretiminin %36’sı kolhozlarda, %46’sı sovhozlarda, %17,5’u özel bahçelerde gerçekleştirilir.

Balıkçılık

Balıkçılıkta dünyada 2. sırada yeralan SSCB’de bu alnada 400’ü aşkın kolhoz etkinlik göstermektedir. Dünyadaki balıkçılık teknlerinin %22’sine ship olan SSCB’de 600 balık işleme tesisi olan gemi ve balık taşıma gemisi vardır. 260’a yakın bilimsel raştırma gemisi bu alanda etkinlik göstermektedir. Tutulan balık miktarı 1981’de 9,412 milyon ton dolayındaydı.

Ormancılık

Ülke yüzölçümünün %40’a yakın bölümünü kaplayan ormanlar da, 1984’de 280 milyon m3lük üretimde dünya kereste üretiminde SSCB’nin birinci sırada yeralmasını sağladı.


Madencilik ve Sanayi

Madencilik


SSCB dünyanın en zengin yeraltı kaynaklarına sahip ve en büyük maden üreticisi ülkesiydi. Taşkömürü, turba, petrol, doğalgaz, demir cevheri, çinko, nikel ve boksit rezervleri bakımından dünyada birinci ya da ilk birkaç ülke arasında yeralır. En büyük petrol yatakları Volga ile Ural arasında, Kafkasya’da(Bakü, Groznyj) Batı Kazakistan’da (Emba) ve Sahlin adasında yeralır. Doğalgaz yatakları ise, Kuzey Kafkasya’da (Stavropol), Ukrayna’da (Şebelinsk), Özbekistan’da (Gazli) ve Volga bölgesinde yoğunlaşır. En önemli taş kömürü havzaları Donbas, Kuzbas, Kansk-Açinsk, Karaganga, İrkutsk, Peçora ve Güney Yakutistan’dır. Demir cevheri yatakları, Kursk bölgesinde, Krivoy-Rog havzası’nda, Urallar’da, Kazakistan’da ve Sibirya’da yoğunlaşır. Manganez Cevheri yatakları, Gürcistan’da (Çiatursk) ve Ukrayna’da (N ikopolsk); Güney Urallar’da ve Batı Kazakistan’da; titan, Urallar, Ukrayna ve Sibirya’da; bakır, Kazakistan’da, Urallar’da ve Transbaykal’da; kurşun ve çinko, Kazakistan’da; nikel, Kola Yarımadası’nda, Sibirya’da Norilsk bölgesinde ve Urallar’da; Kobalt Tuva’da; Kalay, Transbaykal’da ve Uzakdoğu’da bulunur; elmas, Yakutistan’da çıkartılır.

Sanayi

Ağır sanayi temeline dayalı Sovyet sanayisi, ülke çapında yer altı kaynaklarına bağlı olarak gelişti. Bellibaşlı metalürji tesisleri, Donbas-Kriyov-Rog, Ural-Kuzbas, Ural Karaganda kombinalarıdır. Moskova, Leningrad ve Kriyov-Rog’da demiryolu malzemesi, otomobil, tekstil makinaları ve silah fabrikaları; Volga Vadisi’nde(Gorki, Kazan, Saratov ve Volgograd) otomobil, traktör, tarım makinaları işletmeleri; Urallar’da (Nijni-Tagil, Sverdlovsk, Çelihabinsk) silah, otomobil, işmakinları fabrikaları; Türksitan’da(taşkent) tarım makinlarıişletmeleri; Sibirya’da (Novosibirsk, İrkutsk, Kuzbas) işmakinaları, tarım ve demiryolu araçları fabrikaları metakürjiye bağlı imalat sanayisini oluşturur. Makina yapımında ABD’den sonra 2. sırada yeralan SSCB, 1975’de 232.000 dolayında takım tezgahı üretmekteydi. 1982’de üretilen türbinlerin toplam gücü 17.300.000 kw’dı. ABD’den sonra dünya üretiminde kimya sanayisi alanında 2. sırada yeralan SSCB, bu dalda birçok ürün bakımında en önde bulunmaktadır. Hafif sanayi çerçevesinde 1984’de 11,8 milyar m2 tekstil ürünü, 1982’de 730 milyon çift ayakkab, 1984’de 118.000 biçerdöver, 1,2 milyon motosiklet, 5,5 milyon bisiklet ve motorlu bisiklet 4,4 milyon fotoğraf makinası, 70 milyon saat, 9,4 milyon radyo ve pikap, 9 milyon TV, 4,5 milyon çamaşır makinası, 5,7 milyon buzdolabı üretildi. Son yıllatında SSCB petrol, dökme demir, yapay gübre, çimento, traktör, biçer-döver, dizel ve elektrikli lokomotif, yünlü kumaş ve deri ayakkabı üretiminde dünyada birinci sıradaydı. Son yıllarında dünya sanayi üretiminin %20’si SSCB’de üretilmekteydi.
Felsefe
Sovyetler Birliği’nde felsefi araştırmalar resmi olarak Marksist düşünce odaklıydı, bu kuramsal olarak nihai felsefi doğru ve nesnellik temeliydi. 1920’ler ve 1930’lar boyunca, Rus düşüncesinin diğer eğilimleri baskılandı (pek çok filozof göç etti, başkaları sürüldü). Stalin 1931’de diyalektik materyalizm’i Marksizm Leninizm ile özdeşleştiren bir karar çıkartarak, bütün komünist devletlerde ve Comintern aracılığıyla çoğu Komünist partide geçerli olacak resmi felsefe haline getirdi. . Bolşevik yönetimin başlangıcından itibaren Sovyet felsefesinin resmi amacı (her derste yer alması zorunlu bir öğretim konusuydu), Komünist düşüncelerin kuramsal olarak anlatılmasıydı. Bununla birlikte, 1917 Ekim Devrimi nden sonra, hem felsefi hem siyasi mücadeleler damgasını vurmuş ve artık eskisi gibi dogmatik olunmayıp daha ilerici ve olumlu konular tartışılır hale getirmiştir. Evald Vasilevich Ilyenkov 1960’ların önde gelen filozoflarından biriydi, Leninist Diyalektik ve Positivizmin Metafizikliği (Leninist Dialectics & Metaphysics of Positivism) (1979) kitabında, 1920’lerin “mekanikçiler ile “diyalektikçiler” tartışmasını yeniden açtı. 1960’lar ve 1970’lerde analitik felsefe (analytical philosophy) ve mantık deneyciliği (logical empiricism) dahil Batı felsefeleri Sovyet düşüncesi üzerinde iz bırakmaya başladılar. Keza bu durum da SSCB'nin Stalin sonrası yönetiminde komünist idealini ne derece yeteneksiz kullandığının ve emperyalist ülkelerinin felsefelerine gittikçe kayan bir ivme kazandığının göstergesidir.
Wikipedia (Karma)