17 Mart 2008 Pazartesi

NAHCIVAN CUMHURİYETİ

Azerbaycan Cumhuriyeti'ne bağlı bir özerk cumhuriyettir. Kuzeyi ve doğusu Ermenistan ile, güneyi ve batısı da İran topraklarıyla çevrilmiş olup, batısında yer alan Türkiye ile onüç kilometrelik bir sınırı vardır. Bu sınır bölgesi Türkiye tarafından "Dil Ucu" olarak adlandırılmakta olup, Türkiye ile Nahçıvan'ı birbirine bağlayan yol Dil Ucu'nda Aras nehri üzerine inşa edilen "Hasret Köprüsü"nden geçmektedir. Özerk Cumhuriyet de, tarihî Nahçıvan Hanlığı gibi, kendisine başkentlik yapan Nahçıvan şehrinin adı ile anılmaktadır. Şehir bugün yaklaşık 70.000 nüfusa sahip olup, Özerk Cumhuriyetin toplam nüfusu ise 400 bin civarındadır.
Nahçıvan, Güney Kafkasya'da bulunan tarihî bir şehir ve bu şehrin merkezliğini yaptığı bir bölgenin adı olup, Aras nehrinin sol tarafında bulunur ve bu nehir vasıtasıyla İran topraklarından ayrılır.Nahçıvan şehri ve etrafı, tarih çağlarının hemen tamanını yaşamış olan önemli tarihî merkezlerden biridir. Coğrafî konumu bakımından tarih boyunca doğu ile batı arasında her zaman önemli geçiş ve irtibat noktalarından birini oluşturmuştur.
İran'da kurulan Sasanî Devleti ve Anadolu'yu elinde bulunduran Bizans arasındaki mücadelelerde iki taraf arasında sık sık el değiştiren Nahçıvan, Halife Hz. Osman zamanında Halil bin Maslama tarafından fethedildi. Fethi müteakip Arap valiler bu bölgeyi başlıca askerî merkezlerden biri haline getirdiler. Bölge, İslâm Devleti tarafından Bizans'a karşı üs olarak kullanılıyordu.
Bu ilk valilerden sonra çeşitli Arap hanedanlarının idaresinde kalan Nahçıvan, Türklerin Orta Asya'dan Anadolu'ya yönelişlerinde de önemli bir geçiş koridoru vazifesi yapmıştır. XI. yüzyılda Selçuklular tarafından fethedilen bu bölge, Azerbaycan ile birlikte bir süre Selçuklu şehzadeleri ve daha sonra da Selçuklu valileri tarafından idare edildi.Nahçıvan'da 1136-1225 yılları arasında İldenizli Atabeğler (İldenizliler, İldeniz Oğulları, Azerbaycan Atabeğleri) hüküm sürmüşlerdir. Şehir, Atabeğler yönetimi sırasında ekonomik ve sosyal hayat bakımından oldukça önemli bir merkez haline gelmiştir.
Daha sonra Nahçıvan ve civarı Harezmşahların eline geçti ve kısa bir süre onlar tarafından idare edildi. Daha sonra bölge, bütün Azerbaycan gibi Moğol istilâsına uğradı ve Moğollardan Hülagu Han tarafından kurulan İlhanlılar Devleti yıkılıncaya kadar da bu devletin en önemli merkezlerinden biri haline geldi.Daha sonra Nahçıvan ve civarının, Azerbaycan'ın pek çok bölgesi ile birlikte ve sırasıyla Kara Koyunlular, Timurlular, Ak Koyunlular, Safeviler ve Osmanlılar eline geçtiğini ve dolayısıyla yörenin, Selçuklu fethinden itibaren Türk dünyasının önemli beldelerinden biri haline geldiğini görmekteyiz.Gerçekten de, şehir ve civarı, iki yüzyılı aşkın bir süre Osmanlılarla Safeviler arasında devamlı bir mücadele sahası olan Azerbaycan da, bu mücadelelerden en fazla etkilenen bölge oldu. Zaman zaman bu yüzden çok yıprandı. Zaman zaman da her iki taraftan ciddi sayılabilecek bayındırlıklara ve refaha kavuşturuldu.
Osmanlı-Safevi mücadeleleri boyunca sürekli el değiştiren Azerbaycan'da, 1747 yılında Nadir Şah-ı Afşar'ın öldürülmesinden sonra başlayan kargaşalıktan yararlanan Azerbaycan hanlıkları bağımsızlıklarını ilan ettiler. İşte bu sırada, Nahçıvan civarının en güçlü teşekküllerinden olan Kengerli Oymağı'nın reisi Haydar Kulu Han, diğer yerli beylerin de desteğini alarak, Şah'ın şehirdeki nâibi Ağa Han'ı kovup, bölgede kendi hanlığını ilan etti. Hanlığın toprakları Nahçıvan şehri ile Şerur, Ordubad, Megri, Gafan ve Culfa nahiyelerini içine almaktaydı.
Hanlığını mâmur ve halkını müreffeh kılmak isteyen Haydar Kulu Han, hanlığının sınırları içinde ticâret ve ziraatin gelişmesi için bir hayli uğraştı. Ancak askerî bakımdan oldukça zayıftı. Bu yüzden hanlık bir müddet Karabağlı Penah Han'ın hâkimiyetini kabullenmek zorunda kalmıştı. Bu cümleden olarak Penah Han'ın 1752 yılında Şekili Hacı Çelebi Han'a karşı, kendi kuvvetleriyle birlikte Gence Hanlığı ve Gürcü Krallığının kuvvetlerini de yanına alarak oluşturduğu ittifaka Nahçıvan Hanlığı'nın da katıldığını görüyoruz.
Haydar Kulu Han'ın ölümünden sonra Hacı Han Kengerli, Nahçıvan Hanı oldu. Ancak O'nun zamanında hanlık iyice zayıflayarak, İran'ın tesiri altına girdi. Hacı Han, Şiraz Hâkimi Kerim Han Zend tarafından Şiraz'a kaçırıldı ve burada hapsolundu. Kerim Han Zend'in İran'daki ve özellikle Azerbaycan'daki faaliyetleri Osmanlı Devleti'nin serhat görevlileri tarafından yakından tâkip ediliyor. Beklenmedik bir gelişmenin ortaya çıkması ihtimaline karşı hazırlıklı olunmaya çalışılıyordu.
Nahçıvan'da hâkimiyete, 1770 yılında Kerim Han Zend'in yardımıyla Ali Kulu Han geçti. Ancak Onun devri uzun sürmedi. Üç yıl sonra yerine Veli Kulu Han geçti. Kerim Han Zend'in son yıllarına kadar (1760-1779). İran tesirinin etkili bir biçimde hissedildiği Nahçıvan üzerinde, 1780'li yıllardan itibaren diğer güçlü Azerbaycan hanlıklarıyla Gürcü Krallığı da etkili olmaya çalışmışlardır. Mesela, Hoy hâkimi Ahmed Han 1783'te Nahçıvan Hanlığı'na, Revanlı Hüseyin Ali Han'ı geçirdi. 1787 yılında ise, Karabağ Hanı İbrahim Halil Han Avarlarla ittifak ederek hanlığa hücum etti.
Bu olaydan takriben bir yıl sonra hanlığa bu defa Kelb Ali Han geçti. O'nun Karabağ Hanlığı'na saldırarak bazı köyleri yağmaladığını, bölgedeki gelişmeleri yakından tâkip ederek başkent İstanbul'a haber veren Erzurum vâlisi Yusuf Paşa'nın gönderdiği yazılardan anlıyoruz. Hoy ve Revan hanlıkları ile ilişkilerini düzelten Kelb Ali Han'ın İbrahim Han'la arası bir türlü düzelmedi. 1792 yılında O'nun düzenlediği bir saldırıyı bertaraf etmeyi başarmıştı ama, gittikçe bütün bölgeyi tehdit eden İran tehlikesi (Ağa Muhammed Şah Kaçar'ın bütün Azerbaycan'a yönelik tehdidi) karşısında birlikte hareket etme mecburiyeti, iki han arasında zoraki bir yakınlaşmaya zemin oluşturdu.
1795 yılında Ağa Muhammed Şah komutasındaki İran kuvvetlerinin Azerbaycan'a hücumu sonunda Nahçıvan onların eline geçti. Bu tarihlerde İran'la bölge üzerinde nüfuz mücadelesi içinde olan Ruslar'ın ertesi yıl buralara yaklaşmasından cesaret alan Kelb Ali Han, Rusya'dan yana tavır alınca, 1797 yılında Ağa Muhammed Şah ikinci defa Nahçıvan'a girdi. Hanlık kuvvetleri, üstün İran kuvvetleri karşısında bozguna uğradı. Bu başarıdan sonra Şah, Ruslar'a güvenerek hâkimiyetinden yüz çevirmek isteyen Kelb Ali Han'ı habsederek cezalandırdı. Nahçıvan halkının bir kısmını İran'a göçürttü. Hâkimiyetine son vererek hapsettiği hanın yerine Nahçıvan'a Abbas Kulu Han Kengerli'yi han tayin etti. Ağa Muhammed Şah'ın ölümünden sonra Kelb Ali Han, İran'dan kaçarak önce Revan Hanlığı topraklarına geldi. Bundan sonra bölgeye inen Rus kuvvetleriyle buluşan han ve beraberindekiler, 1804 yılında Revan'a saldıran Rus kuvvetlerinin yanında yer almaktan çekinmediler. O'nun bu tutumundan oldukça rahatsız olan İran hâkimleri, hanı kendi yanlarına çekmek için çalıştılar ise de başarılı olamadılar. Han'ın niyeti, Rus kuvvetlerinin de desteğini alarak Nahçıvan'da yeniden kendi hanlığını gerçekleştirebilmekti.
Rusya ile İran arasında yapılan Gülistan Mukavelesi'nden (1813) sonra Nahçıvan yeniden İran hâkimiyeti altında kaldı. Hanlığa Muhammed Bagır Han hâkim tayin edildi. İran kuvvetlerinin 1826 yılında yeniden Azerbaycan'a girişlerini müteakip Nahçıvan Hanlığı'na Kerim Han tayin olundu. Çarlık Rusyası ise bu hanlığın başında İhsan Han'ı veya Ordubad hâkimi Şeyh Ali Han'ı han görmek istiyordu. 1826-1828 yılları arasında Azerbaycan üzerinde Rusya ile İran'ın giriştiği son nüfuz mücadelesinde İran, mutlak üstünlüğü Rusya'ya kaptırdı. Nahçıvan 7 Haziran 1827'de Ruslar tarafından işgal edildi. İran, 1828 yılında iki ülke arasında gerçekleştirilen Türkmençayı andlaşmasının ağır şartlarına razı olmak zorunda kaldı. Bu mukavele ile İran, Nahçıvan da dahil olmak üzere bütün Kuzey Azerbaycan topraklarını Rusya'ya terk ediyor ve bu topraklardan tamamen çekilmek zorunda kalıyordu. Anlaşma ile İran'da yaşayan Ermenilere, Rusya tarafından işgal edilen Türk topraklarına taşınma hakkı da verildiğinden, buralarda bir tek Ermeni nüfusu yok iken, onbinlerce Ermeni Erivan, Karabağ ve Nahçıvan'a göç ederek yerleşmeğe başladı.Türkmençayı Antlaşmasıyla Kuzey Azerbaycan'ı tamamen işgal eden Ruslar burada kısa bir süre sonra kendi idarelerini oluşturdular. 1828 yılından sonra Rus Çarlarının Güney Kafkasya'ya tayin ettiği umumi valiler özellikle Dağıstan ve Azerbaycan'ın müslüman-Türk halkına karşı tam anlamıyla bir terör havası estirdiler. 1844 yılında Kafkasya'ya Voronsov'un tayin edilmesinden sonra Maverayı Kafkas ahalisi adeta iki sınıfa bölünmüştü.
Birinci sınıfı; Rus hükümetinin himayesinde her türlü imkana sahip olan mutlu azınlık hristiyan ahali ve özellikle Ermeniler oluştururken, ikinci sınıfı; Rus askerlerinin ve memurlarının her türlü hakaretine maruz kalan Türk ve müslüman kesim oluşturuyordu. Bu hakaretlere, baskı ve zulme paralel olarak Rus hükümeti uyguladığı iskân siyaseti ile bölgede beşeri şartlar doğrultusunda kendiliğinden oluşan nüfus dengesini de hristiyanlar ve Ermeniler lehine çevirmeye çalışmıştır. İfade etmeye çalıştığımız bu genel gidiş Azerbaycan'ın her tarafında etkili olmuştur. Ancak Rus hükümetinin uyguladığı iskân siyaseti en fazla Karabağ, İrevan (Revan) ve Nahçıvan vilayetlerini etkilemiştir. Bu politikayla Ruslar, Vâhit Azerbaycan'ı tabii, coğrafi ve beşeri şartlar aksine bölmenin alt yapısını oluşturmuşlardır. Rus idaresinin himayesinde İrevan'dan Zengezur'a doğru sun'i olarak yoğunluk kazandıran Ermeniler, nihayet Azerbaycan'la Nahçıvan'ın irtibatını İran sınırına dayanmak suretiyle kesmiştir.
1850'de Nahçıvan ve Erivan (Revan, İrevan) hanlıkları lağvedilerek Nahçıvan, Gümrü, Yeni Beyazıt, Şerur, Dereleyez kazaları ve Ordubad nahiyesi dahil olarak Erivan Gubernatoroğlu (valilik) teşkil olundu. Rus idaresindeki Nahçıvan'da bir takım gelişmeler olmakta beraber bütün Rusya'da geçerli olan aşırı vergi uygulaması ve toprak adaletsizliği gibi huzursuzluklar bu bölge için de geçerli idi.
Çarlığın zulmüne karşı XX. yüzyılın başında Rusya İmaratorluğu'nun değişik bölgelerinde yer yer kendini hissettiren tepkiler ne yazık ki Nahçıvan'da ve diğer Azerbaycan topraklarında sergilenemedi. Çünkü bu bölge Türkleri, Rus idaresince desteklenen ve kışkırtılan Ermenilerle mücadele etmek zorunda kaldılar. Buna rağmen 1905 inkılâbı, Rusya'nın her tarafında olduğu gibi Azerbaycan'da da fevkalâde bir uyanışın başlangıcı oldu. Bu halk hareketi 1917 yılında ihtilâle dönüştü ve Rusya'da Çarizm yıkılarak Bolşevizm hâkim oldu. Rusya'da 1917 Şubat ve Ekim aylarında ortaya çıkan ihtilâller Kafkaslarda da dengelerin değişmesine neden oldu.
Çarlık Rusyasının yıkılması Osmanlı Devleti'nin kaybettiği toprakları yeniden ele geçirmesine vesile olduğu gibi Kafkasya'da da birtakım askerî ve siyasî oluşumlara sebep olmuştu. Bölgedeki çeşitli milletler bağımsızlıklarını elde edebilmek hususunda harekete geçmişlerdi. Ancak Azerbaycan Türkleri, Gürcüler ve Ermeniler bir taraftan siyasî bir oluşum etrafında birleşmeye çalışırken, diğer taraftan Güney Kafkasya'daki mirası paylaşmak hususunda da birbirleri ile kanlı bir mücadeleye başlamışlardı. Sayılara bölgede çok az olmasına rağmen, Rusların desteğini alan ve toprak mirasından aslan payını koparmak isteyen Ermeniler, hiç kuşkusuz bu kanlı mücadelenin baş aktörleri idi. Doğu Anadolu'da olduğu gibi, Sürmeli, Nahçıvan, Erivan, Zengezur ve Karabağ'da yaşayan Türk ahali de Ermeni çeteleri ile başbaşa kalmıştı.
İşte bu anlarda Türk Ordusu'nun Kafkasya'ya doğru hareketi başladı. Türk köy, kasaba ve şehirleri teker teker kurtarılarak 1828 sınır hattı aşıldı. 4 Haziran 1918'de Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan arasında imzalanan Batum Andlaşması ile Gümrü ve Nahçıvan Osmanlı yönetimine alındı. Böylece 1917 yılının sonlarından itibaren kanlı olaylara sahne olan Nahçıvan bölgesi, tamamen kontrol altına alınarak, Türk ahaliyi yok etmeye çalışan Antranik gibi çeteciler tesirsiz hale getirildi. Böylece bölgede 1918 yılı Kasım ayı başlarına kadar devam edecek olan Osmanlı yönetimi teşkil edildi. Yeni bir idarî sistem oluşturularak, geçmişin kanlı izleri silinmeye çalışılıyordu. Nahçıvan Türk insanı defalarca gelmesi için davet ettiği Türk Ordusu'nu kendi topraklarında görmekten oldukça memnundu. Ancak savaştığı diğer cephelerde neticenin gittikçe aleyhine dönmesi nedeniyle İtilâf Devletleri ile barış yapmak umudu içerisinde olan Osmanlı Hükümeti, Azerbaycan'ı, Dağıstan'ı ve Batum Andlaşması ile elde edilen bölgeleri boşaltmaya karar verdi.
Mondoros Mütarekesi'nin imzalanmasını müteakip, bölgeyi tahliye işlemleri hızlandı.Türk Ordusu'nun çekileceği haberi Aras Vadisi ahalisi üzerinde büyük bir tesir yaratmıştı. Çünkü onlar Türk kuvvetlerinin ayrılışından sonra nispeten devlet haline gelmiş olan ve bölge üzerinde emelleri bulunan Ermenilerle başbaşa kalacaklarını biliyorlardı. Ancak kısa sürede üzerlerindeki korku ve üzüntüyü atan Aras Vadisi Türkleri, Türk askerî makamları önderliğinde teşkilatlanmaya başladı. 18 Kasım 1918'de ismi ve işlevi yönünden Türk tarihi içerisinde çok önemli bir konuma sahip olan Aras Türk Hükümeti kuruldu. Bölgede bilhassa Ermeni tehlikesine karşılık ciddi bir yapılanma hareketi başlatıldı. Fakat Türk Ordusu'nun çekilmesinin ardından başlayan Ermeni hücumları neticesinde Aras Türk Hükûmeti, Kamerli, Uluhanlı ve Iğdır gibi bölgelerini kaybetti. Hükümet üyeleri Nahçıvan'a çekildi. Dehne Boğazı ve Şerur'da Ermenilerle çok kanlı savaşlar yapıldı. Alınan mağlubiyetler sonucu Aras Türk Hükümeti yıkıldı. Yerine ardarda Mayıs ayına kadar mevcudiyetini devam ettirecek üç hükümet kuruldu.
1919 Ocak ayı içerisinde Ermeniler ile yapılan kanlı mücadeleler neticesinde, Büyük Vadi'ye kadar olan bölge yeniden Nahçıvan Türkleri'nin eline geçti. Bölgede toprak bütünlüğünün sağlanmasını müteakip Nahçıvan'da İngiliz Valiliği kuruldu. Başlangıçta ilişkiler çok iyi olmasına rağmen, Ermeni makamlarının (Nahçıvan ve Şerursuz Ermenistan yaşayamaz) yakarışı etkisinde kalan İngiliz Generali Thomson, ahalisi çoğunlukla Türk olan Nahçıvan'ı Ermenistan'a hediye etti. Ahalinin ve Azerbaycan'ın protestoları bir fayda vermiyordu. İngiliz askerlerinin gözetiminde Nahçıvan'da Ermeni hâkimiyeti kuruldu. Müteakiben de İngilizler bölgeyi terkettiler.
Nahçıvan'ın Ermenilere verilmesi ve bu bölgede Türk ahaliye yapılan zulüm kısa zamanda Türk ve Azerbaycan makamlarını harekete geçirdi. Nahçıvan'ın Türkiye ve Türk Dünyası açısından önemini çok iyi bilen Kâzım Karabekir Paşa, Enver Paşa'nın direktifiyle bölge insanının kurtuluş mücadelesine destek olmak için o mıntıkada komutanlık yapmış olan Yüzbaşı Halil Bey'i küçük bir kafile ile Şahtahtı'ya gönderdiği gibi, Azerbaycan da kendi toprağı kabul ettiği Nahçıvan'a askerî ve maddî yardımda bulunuyordu. Nahçıvan ahalisi, cüz'i de olsa aldığı destek ve istiklâl sevdası ile kısa sürede Ermeni hâkimiyetine son verdi. Büyük Vadi'den Ordubad'a kadar olan bölgede yeniden egemenlik tesis edildi.
Halil Bey, Kâzım Karabekir Paşa'nın onayıyla Nahçıvan'ın Azerbaycan'a bağlandığını ilan etti ve Samed Bey, Cemilinski'yi Azerbaycan'ın Nahçıvan valisi olarak atadı. İşte bu dönemden sonra bilhassa Halil Bey'in kontrolünde olan bölgede idarî ve askerî teşkilat yapıldı. Ermenistan Yüksek Komiseri Albay Haskell'in Nahçıvan'da tarafsız bölge Amerikan Valiliği oluşturma çabaları, daha önce İngilizlerin oyununa gelmiş olan bölge insanı bilhassa Halil Bey tarafından engellendi.
Kâzım Karabekir Paşa, başlangıçta gizli bir şekilde Nahçıvan'a yardım ederken, İstanbul'un işgalini müteakip, Halil Bey resmen 11. Tümen'in emrine girdi. Daha önce Beyazıt ile yapılan ve gizlilik nedeniyle suretleri yakılan telgraflar ve mektuplar artık açıktan gidip gelmeye başlamıştı. Bu tarihten sonra Millî Mücadele liderleri bölgeyi Ermenistan'a karşı mücalede ve Sovyetler ile ilişkilerde bir üs haline getirmek için harekete geçtiler. Nahçıvan'a bir müfreze gönderildi. Azerbaycan'a gelmiş olan Kızıl Ordu birlikleri de Nahçıvan'a davet edildi ve burada iki taraf kuvvetleri "Kızıl Kuvvetler" olarak bir araya geldi. "Emperyalist güçlere" karşı olarak askerî operasyonlar düzenlendi. Bölgedeki Türk Kuvvetleri görünürde de olsa Bolşevik gibi hareket ediyordu. Türk makamları Nahçıvan'da kurulan ilişki ile, Bolşeviklerin gönlünü kazanmayı düşünüyordu.
Nahçıvan merkezli Türk-Sovyet ilişkileri iyi bir seyir takip ederken, Milli Mücadele liderleri bölgenin Türk kalması ve Türkiye'ye dahil olması yönünde azami gayreti göstermekte idiler. Nitekim 2-3 Aralık 1920 gecesi imzalanan Gümrü Andlaşması ile hemen hemen bugünkü Nahçıvan'ın sınırları tespit edilmiş ve bölgede, "şimdilik" kaydıyla Türkiye idaresinde bir mahallî idare oluşturulması kararlaştırılmıştı. Diğer taraftan 1 Aralık 1920'de, Sovyet Rusya'nın isteği ile Azerbaycan'ın Nahçıvan ve Zengezur'u "Komünist yoldaşlığı hatırına" Ermenistan'a hediye etmesi, Türkiye'nin büyük tepkisine yol açtı. Kâzım Karabekir Paşa ve dolayısıyla Nahçıvan'daki Türk "Kızıl Müfreze Kumandanı" Binbaşı Veysel Bey'in aktif çalışması neticesinde Nahçıvan'ın Ermenistan'a bağlanması engellendi.
Türk makamları bu tarihten sonra da meselenin peşini bırakmadı. Mustafa Kemal Paşa'ya göre; "Türk Kapısı" Kâzım Karabekir Paşa'ya göre ise "Şark Kapısı" olan Nahçıvan, Moskova görüşmelerinin de önemli maddelerinden birini oluşturuyordu. Mustafa Kemal Paşa'dan Nahçıvan ile ilgili olarak özel bir talimat almış olan Türk Heyeti, başlangıçta Nahçıvan'ın Türkiye veya Azerbaycan ile müşterek himayeye alınması hususunu Ruslara teklif ettiler. Ancak bu teklifler kabul edilmeyince, 9 Mart tarihli görüşmelerde Nahçıvan'ın özerk bir yapıya sahip olması ve başka bir devlete terk etmemek şartıyla Azerbaycan'ın himayesine bırakılması kararlaştırıldı. Aynı husus 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşması ile Azerbaycan ve Ermenistan tarafından da teyidedildi. Böylece Ermenistan, Nahçıvan'dan vazgeçtiğini ilan ettiği gibi, Azerbaycan da Nahçıvan'ı bir daha başka bir ülkeye devredemeyeceği ilkesini kabul etmiş oldu.
Nahçıvan'ın Azerbaycan himayesine bırakılmasının SSCB dönemi için pek ehemmiyeti olmadığını düşünenler var ise de, günümüz şartları düşünüldüğünde başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Türk Milli Mücadele liderlerinin bu yöndeki gayretinin ne kadar büyük bir başarı ortaya çıkmaktadır.
Ancak, SSCB dönemi, bütün Azerbaycan için olduğu gibi Nahçıvan Türkü'nün kaderinde de Çarlık döneminden kat kat ağır sıkıntıların yaşandığı bir dönem oldu. Bolşevik zulüm ve işkencede Çarlık dönemine rahmet okuttular. Bu dönemde Azerbaycan'a bağlı Özerk bir cumhuriyet haline getirilen Nahçıvan ile Azerbaycan arasındaki Zengezur bölgesi tamamen Ermenilere verilerek ülke ikiye bölünmüş oldu. Böylece, Atatürk'ün "Türk Kapısı" olarak nitelediği kapıdan Orta Asya Türk dünyasına uzanan yolun önü de kesilmek istenmiştir.Nahçıvan bugün Azerbaycan Cumhuriyeti'ne bağlı bir Özerk Cumhuriyet statüsündedir. Moskova ve Kars Andlaşmaları ile özerkliği kabul edilen Nahçıvan'ın "Özerk Cumhuriyet" olarak teşkili ise 1924 yılında gerçekleştirildi. Yani, sözkonusu tarihte Anayasa'sı hazırlanarak Özerklik Statüsü'nün yapısı ve işleyişi belirlendi.Nahçıvan 1991 yılına kadar Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne bağlı olarak Sovyetler Birliği'nin bünyesinde kaldı. Azerbaycan'ın 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmesi ile Nahçıvan da bağımsızlığına kavuştu.
Şu anda Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'ni yöneten en yüksek yasal organ "Nahçıvan Alî Meclisi"dir. Alî Meclis, halk tarafından seçilen 70 milletvekilinden oluşmaktadır. Alî Meclis Sadrı (Başkanı)'nı da milletvekilleri seçmektedir. Yine bu Alî Meclis, Nahçıvan Hükümeti'ni yani "Nazır'lar Kabineti"ni (Bakanlar Kurulu'nu) de seçimle teşkil etmektedir. Hükümet şu bakanlıklardan oluşmaktadır: Tehsil Nazırlığı (Eğitim Bakanlığı), Kend Teserrufatı Nazırlığı (Tarım ve Köyişleri Bakanlığı), Gençler ve İdman Nazırlığı (Gençlik ve Spor Bakanlığı), Medeniyet Nazırlığı (Kültür Bakanlığı), Su Teserrüfatı Nazırlığı (Su İşleri Bakanlığı), Maliye Nazırlığı, Dahilî İşler Nazırlığı, Milli Tehlikesizlik Nazırlığı (Milli Güvenlik Bakanlığı), Özerk Cumhuriyet'te bazı nazırlıklar yerine komiteler vardır. Mesela: Statistik Komitesi, Emlak Komitesi, Toprak Komitesi gibi.
Özerk Cumhuriyet'in mülkî idare yapısı ilçeler (rayonlar) esasına göre düzenlenmiştir. Başlıca ilçeleri şunlardır: Nahçıvan Merkez rayonu, Ordubad rayonu, Çulfa rayonu, Şahbuz rayonu, Bebek rayonu, Sederek rayonu.Özerk Cumhuriyet'in nüfusu, yukarıda ifade edildiği üzere 400.000 civarında olup, başşehrin nüfusu da 70.000 kadardır. Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti topraklarının önemli bir kısma Iğdır Ovası'nın uzantısı mahiyetindedir. Ülke toprakları her taraftan dağlarla çevrilmiş durumdadır. Nahçıvan ile Ermenistan arasında Küçük Kafkasya dağ silsilesi yer almaktadır. Bölgedeki tipik kara iklimi Nahçıvan'da da hüküm sürmektedir. Yazlar sıcak (35°-45°) ve kurak, kışlar ise soğuk (-30°/-35°) geçmektedir. Nahçıvan'ın en önemli akarsuları ise Aras Nehri, Arpaçay, Elince Çayı ve Gilân Çayı'dır.
Sanayi pek gelişmemiştir. Elektroteknik, şişe-cam, aliminyum mutfak eşyası yapımı, şarap fabrikaları ve benzeri bazı küçük sanayi kuruluşları vardır.Nahçıvan'ın toprakları şifalı sular ve özellikle maden suları bakımından çok zengin olup, bunlar belli ölçüde değerlendirilmektedir. Babek rayonunda tuz yatakları, Ordubad rayonunda da bir miktar demir cevheri bulunmaktadır.
Nahçıvan, ekonomik bakımdan çok geri kalmış bulunmaktadır. Bağlı bulunduğu Azerbaycan ile sınırının bulunmayışı ve özellikle Ermenistan ile çok uzun ve kapalı sınırlara sahip bulunuşu İran ile ekonomik ve ticari münasebetlerinin azlığı, ülkeyi kapalı ekonomik şartların hüküm sürdüğü bir konumda bırakmıştır. Ekonomik ve ticari ilişkilerinin en iyi olduğu ülke Türkiye'dir. Günlük ticari ilişkiler genellikle Iğdır ilimizle gerçekleştirilmektedir.Nahçıvan Özerk cumhuriyetinde eğitim hizmetleri oldukça gelişmiştir. Yeterli miktarda ilk ve orta dereceli okuldan başka, çeşitli meslek elemanları yetiştiren bir adet orta dereceli okul ile bir "Devlet Üniversitesi" ve üç de özel üniversite bulunmaktadır. Ayrıca ilim merkezi (Bilim Kurumu) olarak adlandırılan bir tür ilimler akademisi de mevcut olup, burada bilim adamları, kendi alanları ile ilgili bilimsel çalışmalar yapmaktadırlar.
Kaynak:turktarih.net

Hiç yorum yok: