Karikatür tarihi Paleolitik Çağ’a kadar götürülebilir. Ancak bugünkü anlamıyla ortaya çıkan karikatürlerin başlangıcını 17. yüzyıl olarak ifade etmek olasıdır. Önceleri sadece kişilerin portreleriyle ilgilenirken daha sonra olayları, sosyal konuları ele almış ve bu gelişmeler sırasında çizgi anlayışı ve teknik açısından da değişimler göstermiştir. Baskı makinasının gelişimine parelel olarak karikatür daha da yaygınlaşmıştır. Karikatür gazetelerle, dergilerle, sergilerle hedef kitlesine ulaşmaya çalışırken, daha sonra TV ye girmiş, bilgisayara girmiş internet ağı ile yepyeni bir iletişim olanağına kavuşmuştur.
“Karikatür; insanların, varlıkların, olayların hatta duygu ve düşüncelerin doğala ters düşen, olağanla çelişen, gülünç yanlarını yakalayıp bunları kimi zaman da yazıyla desteklenmiş abartılı çizimlerle bir gülmece anlatımına dönüştürme sanatıdır.”
Karikatür bir tek kare ile görsel anlatım aracı iken, bant karikatürler kullanılmaya başlanmış, çizgi öykü, çizgi roman gibi çeşitlenmeler ortaya çıkmıştır. Karikatürün altın çağı 20. yüzyıldır. Bu dönemde karikatürün sıkça kullanıldığı bir başka alan da sinema olmuştur. Çizgi öykülerin hareketlendirilmesiyle kısa ve uzun metrajlı filmler yapılmaktadır. Bilgisayar kullanımı ile çizgi film çalışmalarında hem görüntü zenginliğinden yararlanılmakta hem de zaman ve emek tasarrufu yapılmaktadır.
Tüm bu gelişmelerle karikatür ne yapmak istiyor? Elbette basının birincil işlevi olan “haber vermek” anlamında karikatür de haber vermek istiyor. Bu haber verme karikatürün kendi kurgusu, kendi anlayışı çerçevesinde ve kendi üslubu ile oluşturuluyor. Siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, sanatsal, felsefi, edebi ve psikolojik aktüaliteyle ilgilenen karikatür bunu okuyucuya iletiyorsa kuşkusuz bu bir haberdir.
Karikatür sanatı, özellikle gazete karikatürü gündelik politika ile ilgilenmiş ve ilgisini sürdürmektedir. Bir bakıma çizgiyle tutulmuş “günlük tarih” olarak ta değerlendirilmektedir. Bu hem ülkemizde hem de Batı’da böyle süregelmektedir. Gazete karikatürleri kronolojik olarak izlendiğinde ülkenin tarihini, siyasal ve sosyal yaşamdaki değişimlerini, toplumsal aksaklık ve aykırılıklarını gözlemek olasıdır.
Karikatür, ders kitaplarında bir eğitim aracı olarak kullanılabilmektedir. Uzaktan öğretim yöntemiyle ders işlemede anlaşılmayı kolaylaştıran öge olarak yazılar, şemalar ve grafiklerin yanı sıra karikatürden de yararlanılmaktadır.
Karikatür bir grafik sanatı, bir görsel iletişim sanatıdır. O yüzden semantik ve estetik olarak incelenmelidir. Semantik yanı düşünce ve içeriği temsil eder, estetik yanı ise görsel iletinin sanatsal yanını oluşturur. Buradan yola çıkılarak karikatürün hem sanat tarihinde, hem de düşünce tarihinde yeri olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ünlü Türk karikatürcüsü Ali Ulvi ERSOY; karikatürcünün, özellikle günlük gazete karikatürcüsünün estetik yönünü geliştirirken “ekonomi, bilim, politika, felsefe, tarih ve edebiyat konularında bol kitap okumalı ki karikatürünü çizerken bütün bu alanlara başvurma olasılığı hep vardır” demiştir.
Karikatür; sosyal bir gösterge, bir yansıtıcıdır. Psikoloji ile yakından ilgilidir. Bir kişiliğin, bir sosyal sınıfın, bir rolün belirgin çizgilerini açığa çıkarmak hem karikatürcünün, hem psikologun görevidir. Öyleyse karikatür sanatı ile psikoloji bilimi arasında önemli bir bağ vardır.
Daha önceki dönemlerde de örnekleri olmasına karşın, çağdaş karikatür 19. yüzyılda kitle iletişim aracı olarak gazete ve dergilerin yaygınlık kazanmasıyla gelismiştir. Türkiye'de ortaya çıkışı da bu alandaki gelişmelerle hemen hemen aynı döneme rastlar. Tanzimat döneminden sonra gazete ve dergilerin çoğalması ve baskı tekniklerindeki ilerleme anlatım aracı olarak grafik sanatlarından yararlanmayı da birlikte getirmiş, gazetelerde, dergilerde haberleri anlatan ya da destekleyen çizimler, resimleme çalismaları görülmeye baslamıştır. Bir süre sonra bu anlatım biçimlerinden batıda olduğu gibi eleştiri ve gülmece amacıyla yararlanma düşüncesi ortaya çıkmış ve uygulanmıştır.
Giderek bu işin uzmanı sanatcılar yetişmiş, hatta yalnız bu tür çizimlere dayanan gülmece gazete ve dergileri yayımlanmıştır. Türkiye’de Karikatür: Karikatür Türkiye'de batı etkisi altında gelişmiş sanatlar arasındadır. Ama bize özgü sanatlar arasında karikatürün özelliklerini taşıyan yaratı alanları da bulunmaktadır. Sözgelimi, minyatürde çizimin önemli bir yeri vardır. Bazı minyatürlerde oldukça abartılmış figürlere rastlanır. Karagöz oyununda kullanılan figürler de fazlasıyla kendine özgü, abartılmış çizgilerle gülünç tipler çizerler. Karikatürün en önemli öğesi olan gülmece ise cok eskiçağlardan beri Anadolu insanının kullandığı bir dişavurum biçimidir. Hitit kabartmaları incelendiğinde, işlevi eğlencelerde insanları güldürmek olduğu anlaşılan kişileri canlandıran kabartmalara rastlanır. Nasreddin Hoca ve Bektaşi fikaraları ise daha yakın çağlardan örneklerdir. Ortaoyunu gibi gösteri sanatları özgün ve abartılı tiplerle gülmeceyi kullanan anlatım araclarıdır.
Bütün bu birikimler Türkiye'de karikatüre hazır bir ortam yaratmıştır diyebiliriz. Başlangıç Dönemi: Osmanlı döneminde ilk karikatür 1867'de yayımlanmıştır. 1870'te Teodor Kasap'ın yayımladığı Diyojen ise ilk Türk gülmece dergisidir. Bu dergiyi başkaları izlemekle birlikte, ilk karikatürlerin yayımlanmasından sonra uzunca bir süre karikatürsüz bir dönem yaşandı. II. Abdülhamid'in baskıcı yönetimi gazete ve dergilerin çıkmasını engellemiş, çıkabilenlerde de eleştiri amaçlı gülmeceye izin verilmemiştir. Bu dönemde Türk karikatürü Türkiye dışında yayımlanan gazete ve dergilerde yer alarak sürdü. 1908'de II. Meşrutiyet'ten hemen sonra bu tür yerli yayınlar yeniden çoğaldı, bu da karikatürde bir canlanmaya neden oldu. İlk dönem Türk karikatürünün özelliklerinden biri çizimlerin resim gibi oluşudur. Başka bir deyişle, karikatürler gerçekçi çizimler üstüne kuruluydu.
Abartıyı sağlamak için düzenleme ve çizim özelliklerine önem veriliyor, gülmece daha çok yazıya dayanıyordu. Altyazılarda açıklamalar, karşılıklı konuşmalar yer aliyor, ayrıca çizimde gösterilen figürlerin üstüne de kim ya da ne oldukları yazılarak açıklanıyordu. Türkler'in dışındakı Osmanlı uyrukları batılılasma hareketine önemli katkıda bulunmuşlardır. Özellikle Ermeni kökenli sanatçılar, tiyatro ve mimarlık alanında olduğu gibi, karikatür alanında da batı etkilerine açık çalişmalarıyla tanınırlar. İlk dönem karikatürcüleri, arasında Nişan Berberyan, Santr, Opçandassis'in yanı sıra Ali Fuat Bey gibi adlar vardır. Bu dönemde pek çok karikatür de imzasız olarak yayımlanmıştır. II. Meşrutiyet'i izleyen dönemde ise Sedat Nuri İleri, Scarselli, A. Rigopulos, Mehmed Baha, Halit Naci, Münir Osman yer alir. Dönemin en önde gelen sanatçısı ise Cemil Cem'dir. Klasik Karikatür Dönemi : Türk karikatürünün ikinci dönemi cumhuriyetin kurulmasını izleyen yıllarda ortaya çıkmıştır. 1928'de yeni Türk alfabesinin benimsenmesi okuryazar sayısını çoğalttığı gibi basın yayın alanında da önemli bir canlanmaya yol açtı. Bu değişme ve gelişmeleri izleyen yıllarda karikatürün günlük gazetelerin ayrılmaz bir parçası olmuş ve klasik Türk karikatürünün en büyük ustaları yetişmiştir.
Bu dönemin karikatürünün en belirgin özelliği çizimdeki değişmedir. Bir önceki dönemin sonlarına doğru başlayan çizimlerdeki yalınlaşma süreci bu dönemde de sürmüştür. Çizimlerde artik en ince ayrıntılardan vazgeçilmiştir. Karikatürün gündelik olması bu ayrıntı düzeyinde çalışmayı olanaksız kılmaktaydı. Dönemin bir başka çizim özelliği de insanların dışındaki varlık ve olguların da karikatür kalıpları içinde çizilmeye başlanmasıdır. Çizim düzeyindeki üçüncü gelişme ise bazısı batıdan alınmış simgelerin ve kalıpların kullanılmasıdır. Örneğin şaşıran birinin şapkası uçar, birinin başının üstünde uçuşan yıldızlar onun canının yanmış olduğunu anlatır. Yazı bu dönemde de gülmeceyi iletmede enn önemli öğe olmayı sürdürmüştür. Karikatürler resimlendirilmiş birer fıkra gibidirler. Bir önceki döneme göre bu alanda da bir yalınlaşma gözlenmektedir. Artık olayın hangi ortamda geçtiği, konuşmaların kimler arasında olduğu gibi, çizimin açık seçik gösterdiği şeyler yazıyla açıklanmaz olmuştur.
Eskiden olduğu gibi bu dönemde de tümüyle yazısız anlatımların kullanıldığı olmaktadır, ama bunların sayısı çok değildir. Yeni yazıyla yayımlanan ilk karikatür albümlerinin çıkması, ilk karikatür sergilerinin açılması, ilk kadın karikatürcünün yetişmesi yaklaşık 1950'ye kadar süre bu dönem içinde olmuştur. Dönemin en önemli sanatçısı Cemal Nadir Güler'dir. Bu dönemin özelliği olarak söylenenlerin hepsinde katkısı olan bu sanatçı çizgide sağlam bir anlatım dili kurmuştur. İlk çizgi roman sayılabilecek Amcabey'i yaratmış, onun öykülerini çizgi film biçimine getirmeye çalışarak bu alandaki ilk denemeleri yapmıştır. İlk kadın karikatürcü olan Selma Emiroğlu'nun da öğretmenidir. Cemal Nadir karikatür sanatının sevilmesinin, benimsenmesini sağlamış, genç karikatürcüleri özendirmiştir.
Dönemin önde gelen öteki adları arasında Münif Fehim Özarman, Ramiz Gökçe, Ratip Tahir Burak, Kozma Togo, Salih Erimez, Orhan Ural, Necmi Rıza Ayça bulunmaktadır. Bu sanatçılardan birçoğu sonraki dönemlerde de karikatürcülüğü sürdürmüştür. Çağdaş Karikatür Dönemi : Türk karikatürünün üçüncü dönemi 1950'de başlar. II. Dünya Savaşı'nın bitmesinden sonra Türkiye'nin dış dünyaya açılmasına, siyasal ve ekonomik alanda liberalleşmesine paralel olarak basın-yayın yaşamında gözlenen canlanma ve çeşitlenme karikatüre de yansımış, Türk karikatürü yenilenip çağdaşlaşmaya başlamış, çalışmalarını uluslararası düzeyde kabul ettiren sanatçılar yetişmiştir.
Yeni karikatür anlayışının en etkin olduğu dönem 1950-1960 arasıdır. Önde gelen temsilcileri günümüzde de yapıt vermeyi sürdürmekte, ayrıca pek çok genç karikatürcü günümüzde de bu dönemin ustalarının ilkelerini uygulayan yapıtlar vermektedir. Üçüncü dönemdeki en önemli değişiklik çizimde görülmektedir. Belli bir yalınlaşma sürecinden geçmiş de olsa, ikinci dönem karikatürü anlatımı doğrudan desteklemeyen ayrıntılarla doludur. 1950 kuşağı adıyla da bilinen yeni karikatür neredeyse bir çırpıda denecek kadar hızla kendini bunlardan arındırmış, gereksiz her türlü ayrıntıyı çizimden çıkarmıştır.
Çağdaş eğilimlere paralel bu gelişme bir süre sonra karikatürün çizgiyle gülmece yapma sanatı olarak tanımlanmasına yol açmıştır. Çizgide görülen tutumluluğun benzeri yazıda da görülmektedir. Gülmeceyi ileten yazı artık kendi başına bir fıkra olmaktan çıkmış, çizimi bütünleyen, ancak onunla anlam kazanan bir öğe durumuna gelmiş, yazısız karikatür öne çıkmıştır. Bu anlayışı uygulayan en önemli sanatçılar Turhan Selçuk, Ali Ulvi Ersoy ve Ferruh Doğan olmuşlardır. Nehar Tüblek, Semih Balcıoğlu, Altan Erbulak, Mustafa Eremektar (Mıstık) ve Oğuz Aral da bu dönemin karikatürcüleri arasındadır. Onları Yalçın Çetin, Tonguç Yaşar, Tan Oral ve Tekin Aral izlemişlerdir. Suat Yalaz daha sonra çizgi romana yönelmiştir. Bu dönemde Türk karikatürcüleri yurtdışındaki yarşmalarda ödüller kazanmış, yapıtları yabancı gazete ve dergilerde yayımlanmış, karikatürleri albümlere, müzelere alınmıştır.
Türkiye'de de ulusal ve uluslararası yarışmalar düzenlenmeye başlanmıştır. Karikatürcülerin çizgi roman, canlandırma sineması diye de anılan çizgi film, kitap resimleme, afiş gibi sanat alanlarında da çalışmalar yapmışlardır. Karikatürün ne olduğu ve ne olması gerektiğine ilişkin ilk kurumsal çalışmalara da gene bu dönemde rastlanır. Türk karikatürü 1960'tan sonra bir duraklama dönemine girdi. Sanatçıların anlatım açısından yenilikler getirmeyişinin yanı sıra okuyucu ve izleyici de karikatüre daha az ilgi göstermeye başladı.
Gazete ve dergiler yalnız yurtdışından alınan karikatürleri ve adını duyurmuş Türk
sanatçılarının yapıtlarını yayımlıyor, genç sanatçıların çalışmalarına fazla şans tanımıyordu. Duraklamaya neden olan etkenlerden biri karikatürün giderek soyut bir grafik sanat düzeyine gelmesi, anlatımını karmaşık simgeler ve çizim teknikleriyle iletir olmasıdır. Karikatür çizgiyle gülmece yapma sanatıdır düşüncesi yerini, karikatür güldürmez düşundürür düşüncesine bıraktı, gülmecesi sınırlı bu yaklaşım da geniş izleyici kitlesi tarafından benimsenmedi. Konu ya da anlatım yolu bulamayan karikatürcüler güncel olayları resimlemekten ileri geçemeyen yapıtlar üretir oldular.
Bu dönemin sonlarında, 1969'da Semih Balcıoğlu, Turhan Selçuk ve Ferit Öngören'le birlikte Karikatürcüler Derneği'ni kurdu. Yeni Karikatür Dönemi : 1970'lerin başında karikatür bir kendini yenileme sürecine girdi, böylece de günümüze kadar süren dördüncü ve sonuncu dönem başlamış oldu. Bu dönemde karikatür büyük yaygınlık kaznarak pek çok kişi, özellikle de gençler için bir anlatım, bir dışavurum aracı oldu. 1975'te de İstanbul'da, Tepebaşı'nda Türkiye'nin ilk Karikatür Müzesi kuruldu. Dönemin özelliklerinden biri soyut anlatımlarından uzaklaşmak olmuştur. Bir başka çizim özelliği de karikatürün çizgi romana özgü anlatım tekniklerinden yararlanmaya başlamasıdır. Altyazılar ortadan kalkarak, sözlerin konuşma balonları içine alınması, çizgi romana özgü ünlem, sözcük ve işaretlerin karikatürde de kullanılması, daha devingen, canlı, çarpıcı çizimlerin araştırılması, yazarı ile çizeri ayrı ortak yapımların çoğalması karikatüre yeni bir soluk kazandırmış, karikatürün yeniden yaygın bir anlatım aracı olarak kullanılmasını sağlamıştır.
Dönemin gülmece açısından özelliği yazıdan kaçınmaması, dahası yüzyıllardır kullanılan bazı sözlü gülmece özelliklerine dayanarak bunu karikatüre aktarmasıdır. Ayrıca gülmece açısından bir başka önemli adım daha atmış, bilinmeyen üçüncü kişilere yönelik iğnelemeler yerine doğrudan sokaktaki insanı konu alan bir gülmeceye yönelinmiştir. Yazında gülmece yazarı Aziz Nesin'le başlayan, Türk insanının kendi kendisinin alaya alan gülmece yaklaşımının karikatüre katılması da bu sanata yeni bir canlılık veren en önemli etkenlerden biridir.
Bu dönemin önde gelen adı, 1950 kuşağının en genç karikatürcülerinden biri olan Oğuz Aral'dır. Onun yönetimini üstlendiği Gırgır adlı gülmece dergisi yeni anlayışa öncülük etmiş, pek çok genç sanatçının yetişmesini sağlamıştır. 1971'den beri çıkan ve adı 1989'da Oğuz Aral'ın yarattığı bir çizgi roman kahramanı olan Avni'ye dönüştürülen bu dergi görülmedik bir başarı kazanarak, bütün dünyada yayımlanan üçüncü büyük gülmece dergisi durumuna gelmiştir. Dönemin öteki karikatürcüleri arasında Hasan Kaçan, Behiç Pek, Latif Demirci gibi adlar vardır. Engin Ergönültaş, Can Barslan, Mehmet Çağçağ, Tuncay Akgün de aynı anlayışı sürdürmüşlerdir. Yeni anlayışa ayak uydurabilen, Oğuz Aral'ın kardeşi Tekin Aral bir yandan başarılı portre karikatürleriyle tanınırken bir yandan da Türkiye'nin büyük gülmece dergilerinden Fırt'ı yönetmektedir. Kemal Aratan, Serhat Gürpınar, Yavuz Taran ise bir sonraki çizer kuşağının temsilcileridir. Bu dönemde kadın çizerlerin de sayısı çoğalmıştır. En başarılı olanlarından biri Çılgın Bediş adlı çizgi romanın yaratıcısı Özden Ögrük'tür.
Bu arada bu dönemde karikatürcülüğünün yanı sıra mizah yazarlığı yapan isimler de görülür. Cihan Demirci, Gani Müjde ve Metin Üstündağ gibi isiler hem çizer hem de yazar olarak diğer mizahçılardan ayrılırlar. Karikatür günümüz Türkiye'sinde yaygınlık açısından en önde gelen sanat dalı durumuna gelmiştir. Sanatsal yaratıcılık alanı olarak geniş kitleler tarafından ilgiyle izlenmekte ve sevilmektedir. Gülmece dergilerinin sayısı çoğalmış, ayrıca gazete ve dergiler de gülmece ekleri vermeye, amatör çizer köşeleri düzenlemeye başlamişlardır. Büyük kentlerin dışında da sergiler, yarışmalar düzenlenmektedir. Bunlara paralel olarak karikatürün tarihini, kuramını konu alan yazılar, kitaplar yayımlanmaktadır.
--- Kaynakça.: Semih Balcıoğlu, Cumhuriyet'in 75. Yılında Türk Karikatürü / İş Bankası Kültür Yayınları / İstanbul, 1998 / ISBN 9754581347 Üstün Alsaç, Türkiye’de Karikatür, Çizgi Roman ve Çizgi Film / İletişim Yayınları / İstanbul, 1994 / ISBN 9754704139 Karikatürcüler Derneği Türk Karikatüristler Karikatürler Karikatür Vakfı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder